Beyoğlu'nun En Güzel Abisi... (20)
* Başkomser Nevzat Çetin cinayetinde bir tek Çilem'n patronu Müslim'le konuşmamıştır. Neşe Pavyon'a giden Nevzat ve Ali, cinayeti çözmeye çok yaklaşmıştır...
Müslim: Çetin'le tartışmadık. Bu Çetin denen adam Çilem'e yanıktı. Kız biraz naz edince oğlan mekanımızda arıza çıkarmaya başladı...
Garsonun suratındaki yılışık ifade anında dağılıverdi. Endişeyle arkaya doğru bakmaya başladı. Müslim'in burada olduğunu söyleyerek yanlış bir davranışta bulunmaktan korktuğu için bir çoban köpeğininki gibi hüzünlü gözleriyle pavyonun içinde patronunu aramaya başladı. Şansı yaver gidiyordu, ayakta dikilmemizin uzun sürmesinden kuşkulanan mekan sahibi onu görmüştü. Garsonun yanına gelmesine fırsat vermeden hızlı adımlarla yanımıza yaklaştı. Yılların verdiği deneyimle bir terslik olduğunu anlamıştı. Tehditkar bakışlarla bizi süzdükten sonra garsona döndü: "Fehmi ne oluyor burada?" "Beyler polismiş Müslim Abi, sizi soruyorlar." Polis lafını duyunca Müslim'in tavrının değişeceğini umuyordum, değişmedi. Ters ters yüzümüze baktıktan sonra, "Önce kimliklerinizi görelim" dedi. Ali'nin tepesi atmak üzereydi. Bu tür adamlardan hiç haz etmez, onları adamlarının önünde bozmaktan da ayrı bir keyif alırdı. Ama şimdi bu tür işlere ayıracak zamanımız yoktu. Tartışmaya son vermek için kimliğimi çıkarıp, gösterdim. Kimliğimi dikkatle inceleyen Müslim, Ali'ye döndü. "Seninki" dedi. Ali ya sabır gibilerinden derin bir iç geçirdi ama benimle göz göze gelince, elini cebine sokup, kimliğini çıkarıp, Müslim'in burnuna dayadı. Müslim yumuşamış görünüyordu. "Buyurun amirim şu masaya oturup öyle konuşalım." Söylediğini yaptık, gösterdiği masaya oturduk. Masaya oturunca birden bizim Klarnetçi Sadi'yi fark ettim. Berbat bir şekilde şarkı söyleyen kadının arkasındaki orkestrada o da vardı. Bizim farkımıza varmadan elinden geldiğince şarkıyı kurtarmaya çalışıyordu. Müslim'in sorusu dikkatimin masaya yönelmesine neden oldu. "Evet Amirim. Sizi buraya hangi rüzgar attı? Yoksa yanlış bir şey mi yaptık?" "Daha ne olsun" diye söylendi Ali alaycı bir ses tonuyla. "Geçen gece senin pavyondan çıkan şu Çetin denen adamı, koyun gibi boğazlamışlar aşağıdaki sokakta." "Bizim o işle ilgimiz yok Amirim." "Çetin'le tartışmışsınız o gece. Konu da şu Çilem denen kadınmış" diye çıkıştı Ali. "Tartışmadık" dedi Müslim. "Toprağı bol olsun, bu Çetin denen oğlan bizim Çilem'e yanıktı. Kız biraz naz edince oğlan mekanımızda arıza çıkarmaya kalktı. Biz de uyardık lisanı münasiple. Durum bundan ibaret amirim." Müslim konuşurken sahnedeki kadının şarkısı bitmiş bizim Sadi klarnetle bir taksim yapmaya başlamıştı. Dikkatim dağıldı, gözlerim sahnedeki Sadi'ye kaydı. Ali'nin sorgusu sürüyordu: "Bu Çilem'le senin de ilişkin varmış" diye yokladı Müslim'i. Müslim; "Hiç olur mu amirim. Biz yanımızda çalışan kadınlara o gözle bakmayız. Öyle değil mi?" Meğersem "Öyle değil mi?" sorusu banaymış. Benim aklım Sadi'nin klarnetinde olduğu için fark edememiştim. Koluma dokunarak tekrarladı Müslim, "Öyle değil mi amirim?" "Ne, ne?" diye toparlandım. Şaşkınlığımı fark eden Müslim durumu anlamakta gecikmedi. Gülümseyerek söylendi, "Bakıyorum da bizim Bıçakçı Sadi seni de mest etmiş Amirim." "Bıçakçı mı?" diye sordu Ali. "Ne bıçakçısı?" "Bu bizim Sadi acayip bıçak kullanırmış eskiden. İtalyan sirkinde bile çalışmış diyorlar. Kız kardeşiyle birlikte tehlikeli numaralar yaparlarmış. Hani kızı tahtaya bağlarlar da adam bıçak atar ya, onun gibi. Ama bir gün eli titremiş bizim Sadi'nin. Birkaç santim sapmış bıçak, yani kızın kalbine saplanmış. Bizimki kafayı yemiş tabii. Kolay mı? O günden sonra uzak durmuş bıçaklardan. Baba mesleğine, klarnete geri dönmüş." Müslim'in sözleri birden ayılttı beni. Yoksa aradığımız katil... Ali'de de jeton düşmüştü. "Peki" dedi, "Bu ölen kızla Çilem arkadaşmış öyle mi?" "Öyle. Sadi'yi de Çilem getirdi bize zaten. Öz abisi gibi sever onu." "Ya Sadi?" diye sordum. "O da öz kardeşi gibi mi sever Çilem'i?" Pis pis güldü Müslim. "Orasını bilmem Amirim. Başka türlü sevse de kıza zarar vermez. Bu kadarı da bana yeter." Bakışlarım hala klarnetiyle sahnede taksim geçmekte olan Sadi'ye takıldı. Kendini müziğin büyüsüne kaptırmış, kederle çalıyordu. Sahnedeki işi bitene kadar bekledik Sadi'yi. Yaşlıca bir oryantal çıkınca, orkestra indi sahneden. Sadi elinde klarnetiyle geldi masamıza. "Hoş geldiniz" dedi. "Çok mu oldu geleli? Fark etmedim." "Yine döktürüyordun Sadi" dedim. "Senden dinleyene kadar klarnetin bu kadar derin, bu kadar kederli sesler çıkarabileceğini bilmiyordum." "Teşekkür ederim amirim, iltifat ediyorsunuz." "Yok, iltifat değil Sadi. Bunu bilmeni istedim." Kısa bir suskunluk oldu masamızda. Başka biri olsa, bizim Ali çoktan girmişti konuya. İşin tuhafı ben de bir türlü başlayamıyordum söze. "Annen nasıl oldu Sadi?" diye alakasız bir soru sordum. "Kötü amirim" dedi başını sallayarak, "Doktorlar durumu kritik diyorlar. İşe gelmeyecektim, Çilem ben kalırım başında deyince, geldim. Müslim Abi'yi zor duruma düşürmek de olmaz. Burası hepimizin ekmek kapısı." Yeniden bir sessizlik başladı. Bu sessizlik Sadi'yi irkiltti. "Ne oldu, bir gelişme mi var Amirim?" diye sordu korkuyla. Gözlerimi Sadi'yi diktim. "Sakallarını boyuyor musun Sadi?" Anlamadı, şaşkın şaşkın gülümsedi. "Boyuyorum... Bana kalsa boyamam ama Müslim Abi, 'Boya' dedi. O da haklı, sahneye çıkıyoruz..." Ali hala suskundu. Yanlış bir şey söylemekten mi çekiniyordu, yoksa o da benim gibi bu yenilmiş adama sempati mi duyuyordu, anlamak zordu. Ama kesin olan bir şey varsa o da Sadi'yle benim konuşacağımdı. "Sana bir soru soracağım Sadi" dedim. Sesim ciddileşmişti. Ne soracağımı anlayan Sadi'nin rengi attı. "Ama bana yalan söylemeyeceksin. Çünkü elimde deliller var. Yalan söylediğini anlarım. Beni yormazsan, ben de seni yormam. Anlıyor musun Sadi?" Sadi'nin çökük omuzları iyice düştü, uzun boyu küçüldü. Evet, yerine usulca salladı bitkin başını. "Çetin'i sen mi öldürdün Sadi?" Yanıt yerine elini cebine soktu, bir sigara paketi çıkardı. İçinden bir tane çekip yaktı. Ardı ardına birkaç nefes aldı. "Size yalan söylemeyeceğim Amirim. Ama sizden bir ricam var. Siz bu gece bu soruyu sormamış olun bana. Annem ölüm döşeğinde, belki bu sabahı çıkaramaz. Onu toprağa verdikten sonra geleceğim size. Bu soruyu o zaman sorun, her şeyi anlatacağım." Anlamak istercesine yüzüne baktım, o anda Ali de bana bakıyordu. "Tamam Sadi" dedim, "Git, annene son görevini yerine getir. Biz, seni bekliyor olacağız." "Sağolun Amirim," diyerek elime atıldı Sadi. Elimi kurtarıp, kalktım. "Hadi gidelim Ali." Neşe Pavyondan çıktığımızda serin bir rüzgar karşıladı bizi. Yaklaşmakta olan fırtınayı haber veren bir rüzgar. "Doğru mu yaptık Başkomserim?" dedi Ali arabaya yürürken. Yaptık demesi dikkatimi çekti. Beni suçlamıyordu, eğer bir yanlış varsa, benimle birlikte üstlenmeye hazırdı. Sevgiyle baktım ona. "Bilmiyorum Ali" dedim. "Göreceğiz." Bir daha bu konuda soru sormadı. Konuyu Zeynep'le de konuşmuş olacak ki, o da ne Sadi konusunu açtı, ne de soruşturma hakkında konuştu.
DEVAM EDECEK
|