Beyoğlu'nun En Güzel Abisi
*Kerem'in bıçakları temiz çıkmıştı ama DNA'sı bilinmiyordu. Başkomser Nevzat ve Ali'nin Narkotik Şubesi Emniyet Müdürü Ekrem Cantaş ile yaptıkları görüşme çok kötü geçmişti...
"Eee Zeynep yeni gelişmeler var mı?" "Var Başkomserim. Kerem adlı şahsın bıçakları temiz çıktı. Bıçakların üzerinde hiçbir kan izine rastlamadık." Her zaman itiraz eden Ali'nin sesi çıkmayınca ben sordum: "Belki de iyi temizlemiştir adam." "O ihtimal var tabii. Her şey DNA'da belli olacak Kerem'in ağız içinden DNA örneği aldık. Çetin'in sırtında bulduğumuz saç kökleriyle karşılaştıracağız. Ama Kerem'in sakallarının boyama olmadığını söyleyebilirim. Çünkü aralarındaki kırçıl telleri gözle görmek bile mümkündü." "Ha bir de Apti'nin koruması Orkun gelecek. O da sakallı, onun da DNA'sını almanı istiyorum." "Başüstüne. Şu Kilis'te ölen uyuşturucu kaçakçısının dosyasını da buldum." Zeynep elindeki kağıtlara bakarak sürdürdü açıklamasını. "Adamın ismi Osman Kilerci'ymiş, Mücap adında bir de kardeşi var. Daha önce de uyuşturucu kaçakçılığından iki kez tutuklanmış. Tutuklamaların birini yapan kişi ise..." "Ekrem Cantaş" diye tamamladı Ali sonra yanlış yapmış da bağışlanmayı isteyen bir çocuk gibi şirin görünmeye çalışarak sürdürdü. "Şey Başkomserim, Ekrem Cantaş konusunda Zeynep yeni bir bilgiye daha ulaşmış..." "Neymiş?" diye sordum merakla. "Hani bankada yüklü bir hesabı var demiştim ya..." "Eee?" "Eeesi..." Zeynep'e baktı. "İstersen sen anlat." "İki ay önce kayınpederi vefat etmiş. Adam deri ticaretiyle uğraşıyormuş. Oldukça varlıklı biriymiş. Tek çocuğu da bizim Ekrem'in eşiymiş. Dolayısıyla paralar..." "Ekrem'e kalmış" diye tamamladım. "Ama bu yine de Ekrem'i temize çıkarmıyor. Ali anlattı mı? Ekrem'in de sakalları var." "Anlattı Başkomserim... Aslında ondan da DNA alabilsek..." "Nasıl alacaksın Zeynep?" diye söylendi Ali. "Adamın bizi bir dövmediği kaldı." Gülümseyerek Ali'ye baktım. "Merak etme Ekrem'in tavrı değişti, birazdan buraya gelecek." "Niye?" "Yumuşamış, konuşalım diyor." "Belki DNA vermeye de yanaşır" diye mırıldandı Zeynep. Gözlerinden hınzırca bir parıltı geçen Ali, "O vermese de ben almasını bilirim" dedi. Ekrem söylediği gibi tam iki saat sonra geldi. Zeynep ondan önce gelen Orkun'un DNA'sını almak için laboratuvara inmişti. Ben de Ali'yle birlikte Çetin Yordam adını alan itirafçı Osman Kilerci'nin dosyasına bakıyordum. Fotoğrafları birbirine hiç benzemiyordu. Ya yanlış fotoğraf kullanmışlardı ya da Osman, Çetin olunca estetik ameliyatla yüzünü değiştirmişti. Biz bu konuyu tartışırken geldi Ekrem. Birkaç saat önceki gergin halinden eser yoktu yüzünde. Gülücükler dağıtarak girdi odamdan içeri. "Merhaba Başkomserim." Ali'yi fark etti. Ona yaklaşarak, "Sana da merhaba Komserim. Kusura bakma bugün biraz sert konuştum, gerginlikten." Bunu söyledikten sonra elini Ali'ye uzattı. "Hiç önemli değil Müdürüm" dedi Ali ayağa kalkarak. "Ben de biraz ileri gittim. Siz de bizim kusurumuza bakmayın." Aynı anda da Ekrem'in hala boşlukta duran elini sıktı. Ekrem birden, "Ahhh..." diyerek hızla elini geri çekti. "Çok özür dilerim" dedi Ali. Avucunu açıp parmağındaki eski gümüş yüzüğü gösterdi. "Bıktım bu yüzükten. Beni hep mahcup ediyor. Sevdiğim kadının hediyesi olmasa fırlatıp atacağım valla. Kaç kişinin elini çizdi böyle." Ekrem de yüzünü acıyla buruşturmuş avucundaki küçük kan damlasına bakıyordu. Ali fırsatı kaçırmadı, "Çok özür dilerim Müdürüm" diye yineleyerek cebinden çıkardığı mendille Ekrem'in avucundaki kanı sildi. İşte Ekrem'in DNA'sını almayı başarmıştık. "Önemli değil" dedi Ekrem. Yeniden sevimli amir havasına bürünüvermişti. Oturması için ona yer gösterdim. Ali'yi de bir an önce laboratuvara yollamak için, "Sen gidebilirsin" dedim. Ali mahcup olmuş bir tavırla çıkarken, seslendim. "Geçerken şu bizim Çaycı Rüstem'e de söyle..." Ekrem'e dönerek sordum, "Kahveyi nasıl içersiniz Müdürüm?" "Sade olsun." Ali'ye döndüm. "Bize iki sade kahve getirsin." Ali, Ekrem'den yeniden özür dileyerek çıktı. Söze Ekrem başladı. "Olayın ne kadarını biliyorsunuz Nevzat Başkomserim?" "Çetin Yordam'ın itirafçı olduğundan tutun da, gerçek isminin Osman Kilerci olduğuna kadar her şeyi biliyoruz. Sanırım şu büyük Ekstazy Operasyonu'nda size yardımcı olmuş. Siz de onu korumaya aldınız herhalde." Ekrem derin bir iç geçirerek onaylarcasına başını salladı. "Öyle oldu Başkomserim, öyle oldu." Birden sanki bizi dinleyenler varmış gibi kapıya doğru baktı. "Ama konuştuklarımız burada kalacak değil mi?" diye endişeyle sordu. "Tabii, burada kalacak." "Siz de işin içindesiniz bilirsiniz. Suçlularla başa çıkmak için bazen onların arasından yandaş bulmanız kaçınılmaz olur. Bu Ekstazy Çetesini çökertmek için de Osman'ı angaje etmek gerekiyordu. Ettik de. Ancak çete çok tehlikeliydi. Osman'ı korumak için onu ölmüş gibi gösterdik. Düzmece bir yangın çıkardık, boş tabutla göstermelik bir cenaze töreni bile düzenledik. Ayrıca Osman'ı gizlemek için estetik ameliyatla yüzünü bile değiştirdik. Önce her şey yolunda gitti. Osman'ı bir güvenlik şirketinde işe soktum. Ama bizimki parasını az bulup ayrıldı. Başka işler buldum, yine yapamadı. Bunun üzerine onu Apti'nin kulübüne yolladım. Apti eski tanışımdır. Sağolsun kırmadı beni. Ama bizimki orada da rahat durmadı. Kopuk kopukluktan vazgeçer mi? Toprağı bol olsun yakışıklı çocuktu. İki sevgili birden yapmış kendine. Olan bitenlerin hepsi kulağıma geliyor tabii. Yapsın dedik, tek akıllı uslu dursun da, sevgili mevgili ne istiyorsa yapsın. Ama akıllı durmadı Osman. Bu kez de Apti'ye bulaştı. Ya düşünebiliyor musun? Adam onu koruyor, dükkanına alıyor. Bizimki de adama düşman oluyor. Olay gecesi Apti aradı beni 'Yaa... Müdürüm ben bu adamla başa çıkamıyorum. Ya bu adamla siz konuşun ya da onu benim başımdan alın.' Ben de o yüzden aradım onu. Bu serseriliklere bir son vermesini yoksa başının belaya gireceğini söyledim. O da bana biraz paraya ihtiyacı olduğunu, parayı bulunca şu Çilem adındaki konsomatris ile birlikte gideceğini söyledi. İşte durum bundan ibaret."
|