Sermaye ırkçılığı
Hükümetin özelleştirme programını cesur buluyorum. Ancak basının görevi her satışı alkışlamak olmamalı.
Sezar'ın hakkı Sezar'a... Bu hükümet Türkiye'nin son 20-25 yılda kangren haline gelmiş "özelleştirme" sorununa yerinde bir neşter attı. Telekom'dan Tüpraş'a kadar birçok büyük KİT, cesaretle özelleştirme portföyüne alınıp satıldı. Ben sosyal yönü ağır basan serbest piyasa ekonomisinden yana biri olarak bu politikanın doğru olduğuna inanıyorum. Ancak özelleştirme konusuna geleneksel "şark tutumu" ile yaklaşmanın da yanlış olduğunu düşünüyorum. Yani olaylara "siyah" ve "beyaz" anlayışıyla yaklaşıp "gri"yi unutmanın yanlış olduğuna inanıyorum. Bu satırları son dönemde ortaya atılan "sermaye ırkçılığı" tartışmasıyla ilgili yazıyorum. Galataport'un ihale biçimine karşı çıkanlar, ihaleyi kazanan bir İsrailli olduğu için açıkça ırkçı bir yaklaşımla suçlanıyor. Irkçılık günümüzün en ağır suçlamalarından biri olduğu için, projeyle ilgili eleştirel tutum alanların bir bakıma sesi kesilmek isteniyor gibi geliyor bana. SABAH'ın tarihi misyonu özelleştirmeyi, yabancı sermaye dahil tüm yatırımcıları desteklemek olduğu için bu satırları gönül rahatlığıyla yazabiliyorum. Çünkü, Galataport ihalesinin siyah veya beyaz alan dışında gri bölgeye düştüğünü düşünüyorum. Galataport'ta yatırımdan yanayken, bu ihalenin yapılış biçimine ve ihale koşullarına karşı olabilirsiniz. Bu durum, ihaleyi kazananın kökeninden bağımsız bir gerçektir. İhaleyi İsrail, Çin veya Japon şirketinin kazanması önemli değildir. Ayrıca özelleştirme konusunun her alanda mutlak doğruluğunun da tartışmalı olduğunun altını çizmek istiyorum. Özelleştirmenin kalelerinden İngiltere'de bile bugün su ve demiryolu özelleştirmelerinin yerindeliği sorgulanıyor. Özel sektörün sadece kazançlı alanlara hizmet götürmeyi tercih etmesi nedeniyle, bu kararın yanlış olduğu her geçen gün daha fazla vurgulanıyor. Yani her konuda örnek gösterdiğimiz Avrupa Kültürü'nde "özelleştirme"ye sadece siyah veya beyaz olarak bakılmıyor. Her konu kendi özelinde ele alınıyor ve kimi noktaların gri alana düştüğü görülüyor. Bu açıdan baktığınızda Galataport'un gri alana düştüğüne inanıyorum. Kriz döneminde işsiz kalmış bir gazeteci olarak da bu konuyu "sermaye ırkçılığı" suçlamalarına kulak asmadan gündemde tutmak ve tartışmak gerektiğine inanıyorum. Çünkü, Galataport'u 5 milyar dolarlık bir yatırım olarak sunmanın insanlarla alay etmek olduğunu düşünüyorum. Yatırımın konut ve iş merkezi alanlarıyla milyarlarca dolarlık getirisine, buna karşılık ilk 25-30 yılda devlete ödenecek paranın komikliğine bakınca bu gerçeği herkesin görmesi ve sorgulaması gerektiği kanısındayım. Galataport'ta ilk 25 yılda devlete ödenecek paranın bugünkü değeriyle sadece 83 milyon Euro olduğunu hesaplayınca bu projenin sorgulanmasının basının en büyük sorumluluklarından biri olduğuna inancım daha da artıyor. Sermaye ırkçısı mıyım? Kesinlikle hayır. Sadece idarenin tüm işlemlerinin, özellikle akçeli konularda olanlarının basın tarafından sorgulanması gereğine; ülke yararı için yanlışlara işaret edilmesi gereğine inanıyorum. Basının bu proje "Neden Atatürk Havalimanı gibi yapılmadı?" "Niye bugünkü toplam değeri 200 milyon Euro olan bir projeye 5 milyar dolarlık yatırım yapılıyor" diye tanıtılıyor gibi konulardaki sorgucu tavrını sürdürmesinin en büyük görevi olduğunu düşünüyorum. Başta da belirttiğim gibi, hükümetin özelleştirme programını cesur ve yerinde buluyorum. Ancak basının görevinin her satışı alkışlamaktan ibaret olduğuna kesinlikle inanmıyorum.
|