| |
CHP'nin eleştirileri AB karşıtlığı mı?
Ben sosyal yönü ağır basan serbest piyasa ekonomisinden yana biri olarak hükümetin özelleştirme sorununa yerinde neşter attığını düşünüyorum. Ama olaylara "siyah" ve "beyaz" anlayışla yaklaşıp "gri"yi unutmak yanlış. Tıpkı Galataport ihalesinde olduğu gibi...
CHP'nin AB Müzakere Çerçevesi'ne getirdiği eleştirileri kimileri "Muhalefet olsun diye verilmiş demeçler" diye yorumluyor, kimileri "Pişmiş aşa su katmak" olarak görüyor. Hatta CHP'nin AB karşıtı çevrelerin sözcülüğünü yaptığını düşünenler bile var. Biz ise Ana Muhalefet sözcülerinin çıkışlarının, etiket yapıştırılmadan irdelenmesi gerektiğine inanıyoruz. Çünkü bu itirazların barındırabileceği haklı uyarılar daha başta kulak ardı edilirse, Türkiye'nin müzakerelerin kritik aşamalarında "Bu konuda ulusal uzlaşma sağlamıştınız. Şimdi neden çark ediyorsunuz" sitemiyle karşılaşabileceğini düşünüyoruz. Aynı şekilde, CHP eleştirilerindeki yanlış yorumlar yine süreç başında temizlenmezse, ilerde önyargı, kuşku ya da korku olarak esneklik yeteneğimize zarar verebileceğini görüyoruz. Peki, doğruyu yanlıştan kim ayırt edecek? Biz hakem olarak AB'nin müzakereden müktesebata kadar tüm alanlarında uzmanlaşmış "apolitik" bir kuruluş olan İktisadi Kalkınma Vakfı'nı (İKV) seçtik. Neden? * Çünkü siyaset dışı olduğu için objektif değerlendirmeler yapıyor. * Çünkü daha 3 gün önce Müzakere Çerçeve Belgesi'nin tam çevirisini ve madde madde yorumunu içeren rapor yayınladı. Buyurun CHP'nin eleştirileri ve İKV'nin değerlendirmeleri.
Kalıcı kısıtlamalar ve Kıbrıs Baykal, "Bize önerilen tam üyelik değil, kalıcı hak kısıtlamalarının yürürlükte olduğu ikinci sınıf üyelik" diyor. CHP'nin Dışişleri kökenli İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ ise "Daha önce üye olan ülkelerin hiçbirine karşı ileri sürülmemiş koşulların, Türkiye'nin AB üyeliğini 'Yarım üyelik' veya 'Kötürüm bir üyelik' haline getirdiğini" söylüyor. İKV'nin bu kaygılarla ilgili görüşü şöyle: "12'nci maddede kalıcı kısıtlamalara yer verilebileceği ifadesi Hırvatistan'ın müzakere çerçevesinde bulunmadığından Türkiye'ye karşı bir (negatif) ayrımcılık yapıldığı görüntüsü veriyor. Ancak kalıcı kısıtlamaların gerçekçi olamayacağı ortada. Zira AB üyeliği dinamik ve sürekli olarak gelişen bir sisteme dahil olmak demek. Süreç içinde iki tarafın da ihtiyaçları değişebiliyor. Bu yüzden, zamanın değişen şartlarına göre Türkiye, AB üyesi olduğunda bu önlemlere ihtiyaç duyulup duyulmayacağını bugünden öngörmek güç." CHP'nin bir iddiası da AB'nin Kıbrıs'ı önkoşul haline getirmesi. Örneğin Baykal "Şu anda Kıbrıs, Türkiye'nin AB ilişkisinin ön şartı" diyor. Aynı şekilde Elekdağ "Ek Protokol'ün Rum yönetiminin meşrulaştırılması ve tanınması yönünde fahiş bir hata olacağını, Kıbrıs Türkleri'nin azınlık statüsünde Rum Cumhuriyeti içinde yok edilmelerine ve Türkiye'nin stratejik kuşatılmasına yol açacağını" iddia ediyor. Bakalım hakemimiz, İKV ne diyor: "Türkiye'nin Güney Kıbrıs'a limanlarını açmaması teknik olarak savunulması güç bir argüman. Ancak konunun sadece teknik boyutta değerlendirilmesi mümkün değil. Müzakere sürecinin gidişatını doğrudan etkileyecek bu hususa ilişkin siyasi bir karar verilmesi gerekiyor." Daha "Ucu açık", "Hazım kapasitesi" gibi ateşli tartışmalara konu olan kavramlar var. Onları da bir başka yazıda irdeleriz. Ama sonuç olarak CHP'nin "AB karşıtlığı" ile suçlanmasının vicdansızlık olduğu ortada. Hükümet bu uyarıları hiç değilse müzakere sürecinde elini güçlendirecek öğeler olarak görmeli. Ve bir gerçeği unutmamalı: CHP'nin desteği olmazsa AB ile müzakereler zor yürür.
|