| |
Kemalizmin hiçbir zaman solla ilişkisi olmadı...
Türkiye, insanlık macerasının içinden süzülerek gelen tüm kavramların içini boşaltmakta üstün bir maharete sahip... Cumhuriyeti demokrasi diye yutturmak. Militarizmi modernlik diye sunmak. Kemalizmi sol diye takdim etmek. AB süreci şimdi her şeyi yerli yerine oturtuyor. Bizi bir mezra gibi dünyadan kopartan içe kapalı zihniyet yıkıldıkça, insanlığın malı olan kavramların da doğrusunu öğreniyoruz. Yıllar önce totaliter bir tek parti zihniyeti olan Kemalizm'den demokrasiye geçmemiz gerektiğini söyleyen "İkinci Cumhuriyet" (www.ikincicumhuriyet.org) fikri statükonun izansız saldırısına uğradı. Şimdi ise AB süreci bunu fiilen hayata geçiriyor. Kemalizmi demokrasi sanan Türkiye AB sayesinde "demokratik cumhuriyete" dönüşüyor. Önceki günkü gazete haberlerine bakılırsa, AB süreci "solun" ne olup olmadığını da Türkiye'ye öğretecek. Balın, rakının, dişçinin, avukatın, polisin kısacası hemen her şeyin sahtesi olan Türkiye'de "solun da sahtesi" piyasada dolaşıyordu. Halbuki, geçen hafta Türkiye'ye gelen Avrupa Parlamentosu'ndaki sosyalist grubun temsilcileri, CHP'nin durumunu bir kez de yerinde gördükten sonra bu partiyi "Sosyalist Enternasyonal'den" çıkarma fikrini de aklından geçiriyormuş. CHP'nin "Sosyalist Enternasyonal'den" dışlanabileceğini duyuran gazete haberi şöyle bitiyordu: "Öyle anlaşılıyor ki Avrupa solu, AB konusundaki tutumu, siyasette ordu karşısındaki sessizliği, reformlar konusundaki isteksizliği nedeniyle CHP'nin Sosyalist Enternasyonal üyeliği tartışma gündemine gelecek." Batı, uzun süre "Kemalist modernleşme" sürecini destekledi. Türkiye'de halkın içinde yer almadığı, üretim biçimini dönüştürmeden "Batılı gibi tüketmeyi" hedefleyen yaklaşımı çok da ince eleyip sık dokumadan kabullendi. Kitlelere "zenginlik ve özgürlük" getirmeyen bu duruma ses çıkarmadı, eleştiri getirmedi.
Şimdi artık farklı bir noktadayız. Türkiye AB sayesinde "Kemalist modernleşmeden demokratik modernleşmeye" geçiyor. Halk sahaya iniyor. "Dans mı, horon mu?" tartışmasının ardında, elitlerin cumhuriyet projesinden kitlelerin demokrasi talebine geçiş var. Avrupa solu da, bu dönüşümü yakın takibe alınca eskiden göz yumduğu ve militer bir zihniyet olan Kemalizm'i bir kenara koyup kendine gerçek bir sol muhatap arıyor. Kemalist CHP'nin sol ile hiçbir alakasının olmadığını daha da yüksek sesle söylemeye hazırlanıyor. Yoksa sol geçinen bir partiyi "ordu karşısında sessiz, reform konusunda isteksiz" olarak damgalar mı? Kavramların yerli yerine oturması, Türkiye'nin dünya birikimine bağlanması, en çok "kışla modernizmini" gerçek evrensel bir üretim süreci gibi sunan zihniyetin eleştirisine ömür vermiş olanları sevindirmekte... Kemalizmin sol ile hiçbir alakası olmadığını yıllardır yazıp söyleyen epey insan var Türkiye'de. Kemalizm ile sol arasında ne fark var? Birey Yayınları'ndan çıkan "Birinci Cumhuriyet Üzerine Notlar" adlı kitapta bunu şöyle özetlemişiz: Marksist köken yerine İttihat Terakki. Sivil, katılımcı ve örgütlü toplum yerine ceberrut devlet. Eğer Kemalizm sol ise, TKP Genel Sekreteri Mustafa Suphi'yi kim, neden boğdurttu? Avrupa solu, Türk solunu temsil eder görünen CHP'nin sol olmadığını fiili bir şekilde belgeleme yoluna gidiyor. Tüm standartlar çağdaş dünyaya göre ayarlanırken, Türkiye'deki "Kemalizmin sol diye takdimi" de sona eriyor. Dünyadaki gerçek sol düşünce burada fikirdaşlarını arıyor. Sivil modernleşmeyi, bireyin özgürlüğünü, toplumun zenginliğini, çağdaş bir üretim modelini, evrensel hukuku, adaletli gelir dağılımını, teknolojik gelişmeye paralel düşünsel yaratıcılığı savunan gerçek bir sol. Her şeyin gerçeği gibi solun gerçeğini de yakında bulacağımızı sanıyorum. Hayat bütün "sahteleri" tek tek kenara itiyor çünkü.
|