O an hepimiz için gelir
Tıpkı Attila İlhan Gazali'yi, Fuzuli'yi, Nazım'ı unutmamışsa, biz de SABAH'ı SABAH yapanları unutmamışızdır.
"An gelir" demişti usta şair. Hayatımda bunca etkisi olduğunu elbette bilmiyordu. Bana hayata farklı bir gözle bakmasını öğretmişti. Marksizm'in "devrim" dışında bir anlamı olduğunu onun sayesinde fark etmiştim. Farklıydı benim için. Bugün birçokları için değişik anlam ifade etse de 1970'lerin Türkiye taşrasında yaşayan bir genç için Avrupai değerleri özümsemiş gerçek bir Türkiyeli idi.. Ölüm haberi geldiğinde yazıişlerinde her kafadan bir ses çıkarken "Attila İlhan'ın ölümünü sürmanşet yapalım" demem biraz İzmirli hemşehrilik duygularımdansa, biraz da onun benim yaşamımda farkına bile varmadığı etkisindendi. Elbette onun Türkiye için taşıdığı önemin bilincindeydim ama bugünün Türkiyesi'nde kaç kişinin onun öneminin farkında olduğundan emin değildim. Bunda, onun benim gençlik yıllarımda tanıdığım Attila İlhan'dan çok farklı bir çizgiye gelmiş olmasının payı da büyüktü kuşkusuz. Ancak yine de bu kararı verdim. Attila İlhan'ın ölümü SABAH'ta dokuz sütun manşetten çıktı. Genel yayın yönetmenleri bence yeteneksiz bir şair gibidir. Sürekli bir mısra peşindedirler ama o mısrayı bir türlü dile getiremezler. Hep şairlerden kopya çekerler. Çünkü her yayın yönetmeni biraz gazeteci, biraz edebiyatçı, biraz da tüccardır. Oysa şiire ticaret girdiği zaman mısranın tadı kaçar. Ama yine de her şeyin farklı anlamlar taşıdığı böylesi bir dönemde yayın yönetmenlerinin tüccarlık tarafından çok "şairlik" tarafının ağırlık basması gerektiğine inanıyorum. Çünkü şair hep gerçeği söyler. Ruhunuzdaki şair ölmemişse, gazeteciliğinizde de gerçeklik hep ağırlık basacaktır. Bu gazeteyi devraldığımızda "Herkes SABAH'tan artık bir şey olmaz" havasındaydı. Bu ürüne emek veren herkesin şairliği tuttu. İnadına çalıştı. Sonunda bugün SABAH belki de bir mucize yarattı. Biliyorduk ki, biz mısramızı yazdık, şiirimizi büyük ölçüde tamamladık. Biliyorduk ki, sözler değişse de her gün artık bizim şiirimiz okunacak ellerde. Şimdi büyük çoğunluğumuz en güzel şiirlerini yazmış şair edasındaysa bu yüzdendir. Şiirimize emeğe geçen herkes farkındadır. Tıpkı Attila İlhan Gazali'yi, Fuzuli'yi, Nazım'ı unutmamışsa, biz de SABAH'ı SABAH yapanları unutmamışızdır. "Failün mefailün" olmasaydı "Ben sana mecburum" mısralarını yazabilir miydi şair? Biz, kendi şiirimize tat veren, renk veren ustalarımıza sadece saygı duyabiliriz. Onlar olmasaydı, bu mısraları dile getiremeyeceğimizi çok iyi biliriz. Dediğim gibi her gün işimizi yaparken bizim için de bir "an" geleceğini çok iyi biliriz. Onun için kimsenin hakkını yememeye özen gösteririz. O yüzden "İyi insanlar iyi gazete yapar" diyerek yola çıkmışızdır. Elbette kendimizi bir Attila İlhan yerine koyduğumuz anlamına gelmez bu satırlar. Sadece onun mısralarının, kitaplarının boşa gitmediğini kanıtlar. O satırların insanlara farklı ufuklar çizebildiğini, yaşamlarına bir renk, bir anlam kattığını gösterir. Zaten aslolan da bu değil midir? Yazdıklarınızla insanların yaşamlarını daha iyi, daha güzel yönde etkilemek, dünyayı, çevresini daha iyi kavramasını sağlamak değil midir bütün amaç? Attila İlhan, yollarımız özellikle yaşamının son dönemlerinde iyice ayrı düşmesine rağmen bu amaca ulaşmış bir şair, bir yazar ve düşünürdü. İyi ki Türkiye'de doğmuştu.
|