İyi nedir ve nasıl elde edilir? (2)
6. "Sıkıntıda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanda sabır gösterenin iyiliğidir." Sıkıntı, hastalık ve savaş, daima sabır gerektiren olgulardır. Sıkıntı ekonomik ve psikolojik olabilir. Hastalık bedenSavaş ise sosyal bir vakadır. Bunlar zaman zaman insanın başına gelebilecek tabii olgulardır. Bunlara karşı dayanıklı olmak, altında ezilip isyan etmeden onları tabii karşılamak, büyük bir manevgücün varlığına delil teşkil eder. Kur'ântabirle "sabır" denen bu ruh olgunluğu, iyinin diğer bir pınarıdır. Savaş da insanın nefsi ile aklı arasında olabilir. Böyle bir durumda, içinde cereyan eden fırtınalara karşı sabırlı olmak, kendini onların eline bırakmamak, onların doğurduğu sıkıntılara karşı dayanmak, iyiyi yakalamaktır. İyiyi dışarıda değil, insanın kendi içinde aramasının önemini vurgulamak ve öğretmek için Yüce Allah bu âyeti göndermiştir. 7. "İşte bunlar doğru olanlar ve işte onlar takvâ sahipleridir." İman, sevdiği maldan fedâkârlık, namazı kılmak, zekatı vermek, sözünde durmak ve sabretmek iyinin binasını oluşturan temel taşlardır. Âyette, bu amelleri üreten, iyiyi yakalayan ve ona hizmet eden kimselerin doğru ve takva sahibi oldukları ifade edilmektedir. Demek ki Bakara 177. âyet, bir taraftan takvayı, diğer taraftan da doğru insanı tanımlamakta; böylece takvaya giden yolun hangi amellerden geçtiğini öğretmektedir ki bunlar iman, fedakarlık, ibadet, sabır ve sözünde durma olarak sıralanmaktadır. Bu değerlerin bir araya gelmesi, "iyi" denen üs değeri ve takva denen ruh olgunluğunu meydana getirmektedir. Âyeti bir bütün olarak ele aldığımız zaman şu ilkeyi yakalamamız mümkündür: İyi, insanın dışında olmadığı için, onu kendi içinde ve davranışlarında araması gerekir. Biri diğerini dışardan iyiliğe ulaştıramaz; kişi iyiliği kendi içinde oluşturmalı ve sancısını çekmelidir. Sancısı çekilip bizzat doğurulmayan çocuk nasıl üvey ise, içinde doğmayan iyi de kişiye yabancı ve üvey olacaktır. Onun içindir ki Yüce Allah, iyiyi dışarıda aramanın yanlış olacağına, insanın kendi beyninde, gönlünde ve davranışlarında araması gerektiğine işaret etmektedir. Bakara 177'nin muhtevası içinde yer alan ve iyinin yapısını meydana getiren amel ve değerlerden bazıları başka âyetlerde de dile getirilmektedir. Mesela: "Sevdiği malı verir" ifadesi, Âl-i İmrân 92'de de yer almaktadır: "Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe, iyiye asla ulaşamazsınız." Sevdiği malı vermek, Bakara 177'de "iyi" denen değerin yapısını oluşturan temel taşlardan biri olarak zikredilirken, Âl-i İmrân 92'deki "Sevdiğinizi infak etmedikçe iyiye ulaşamazsınız" ifadesi, iyiye ulaşmanın ana şartı olarak zikredilmektedir. Sevdiği maldan fedâkârlık yapıp ihtiyacı olanlara veren bir kimsenin bu ameli bizzat iyi olduğu gibi, aynı zamanda bu amel onu iyiye de ulaştırmaktadır. Diğer taraftan, köle ve cariyeleri kölelikten kurtarmak için harcama yapanların davranışı da iyidir. Köle azadı, Kur'ân'ın öne çıkardığı en önemli ibadetlerden biridir. Rikâb kavramı "boyun" manasına gelmekle birlikte, burada insanın kendisini ifade etmektedir. İnsanları zincirlerinden kurtarmak uğruna anlamına gelir ve hem esirleri fidye karşılığı bırakmayı, hem de köleleri özgürlüklerine kavuşturmayı ifade etmektedir. Dünya tarihinin en karanlık dönemleri, insanın insanı köle olarak kullandığı dönemlerdir. İnsanın hürriyetini elinden almak, onu bir eşya gibi kullanmak insanlığın gelişmesini engellemiştir. Kur'ân'ın geldiği devirde dünyanın her tarafında kölelik müessesesi yaygın bir durumdaydı. Kur'ân, insanlığın bu yüz karası uygulamasını ortadan kaldırmayı önemli bir ibadet olarak görmüş ve muhtelif âyetlerde köleliğin kaldırılmasını teşvik etmiştir. Zamanımızda kölelik şekil değiştirmiştir. Hâlâ insanlar, şekli farklı da olsa hürriyetleri ellerinden alınarak köleleştirilmektedirler. Yine de insanlık, köleliğin kaldırılması hususunda büyük mesafeler almıştır. Bu yolda ilk adımı atan ise Kur'ân-ı Kerim olmuştur. Sevdiği malını insanları kölelikten kurtarmak için vermek, "iyi" denen değeri meydana getiren amellerin başında zikredilmiştir. Köleliğin kaldırılması, insanlık üzerine bir borçtur. Bu borcu eda için fedakarlıkta bulunmak, erdemlerin en büyüğüdür. Allah, bu fedakarlığı ibadet olarak kabul etmekle, insanların özgürlüğü için çalışanların kendisine yakın olacaklarını, takva gibi önemli bir ruh olgunluğuna ulaşacaklarını ifade etmektedir. Tevbe 60'ta da, zekatın sarf yerlerinden biri olarak, kölelerin hürriyetlerine kavuşturulmaları zikredilmektedir. Dikkat edilirse Yüce Allah, çeşitli ihtiyaçları gidermek için sevdiği malını vermeyi, namazdan öne almış ve iman esaslarından hemen sonra zikretmiştir. Alın teri ile kazandığı maldan fedakarlık yapmak, insanı Allah katında çok büyük bir mevkie çıkarmakta ve ona muttaki sıfatının verilmesine neden olmaktadır. Bakara 177'de sıralanan ameller, kolaydan zora, daha önemliden önemli olana doğru sıralanmıştır.
|