| |
|
|
Güle güle Kaptan
Seksen yaşındaki Attila İlhan, dün vefat etti. Haberi duyunca 'Kaptan'ın hayatımdaki yerini gözden geçirdim. 1970'li yıllarda tanıştım şiir kitaplarıyla: 'Tutuklunun Günlüğü', 'Yasak Sevişmek', 'Ben Sana Mecburum', 'Böyle Bir Sevmek', 'Duvar', 'Sisler Bulvarı', 'Yağmur Kaçağı'. 'Cinayet Saati' adlı şiirini okulda çakıyla sıranın üstüne kazımıştım. Hani... haliç'te bir vapuru vurdular dört kişi demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu dört bıçak çekip vurdular dört kişi yemyeşil bir ay gökte dağılıyordu ... diye başlayan şiir.
Aşkımızın sesiydi Sonra hızla devreye aşk girdi. Kızlara evlerde, çay bahçelerinde, meyhanelerde onun şiirlerini ezberden okudum: ' ne kadınlar sevdim zaten yoktular'. (İşe yaradı!) 'Abbas Yolcu'yla içimdeki maceraperestliği kıpırdatmıştı. (İşe yaramadı!) O arada siyasallaştım. Solcu oldum. Bu kez onun fikir kitaplarını okumaya başladım: ' Hangi Sol', ' Hangi Batı', ' Faşizmin Ayak Sesleri'... Bunlar pek kesmedi beni ama çok işe yaradı: Onlar sayesinde diğer kitaplara, diğer düşünürlere yöneldim. Beni (ve bizi) en çok etkileyen kitap ise ' Hangi Seks' oldu. Cinselliğin çatallı yollarını önce ondan öğrendim: Sadizm, mazohizm, fetişizm, vs. ( Ara notu: Frankofon Kaptan dahi doğrusunu, yani ' mazohizm'i kullanırdı. Bugün ' mazoşizm' diyenleri görünce içimden 'Hangi Seks'i kafalarına atmak geliyor!) Yine onun sayesinde ' Atam, sen kalk, ben yatam' hamasetinin ötesinde bir Atatürk olduğunu da anladım. 1980'den itibaren Kaptan ile yollarımız ayrılmaya başladı. Çünkü şiirlerinde kendini tekrarlıyor, onu yürekten sevenleri utandıran, ' Fena Halde Leman', ' Haco Hanım Vay' gibi romanlar yazıyordu.
Tam 'bitti' derken... Derken tek kanallı devlet televizyonunda çıkıverdi karşımıza. Film senaryoları yazdığını biliyorduk ama ya TV dizisi? Mesela ' Kartallar Yüksek Uçar' bizi ekran başına çivilemişti. Sonra gerçekten bitti. Başka şairlere, başka romancılara, başka düşünürlere yöneldim. Kaptan bir nostalji oldu. Ama onu asla unutmadım. Zaten böyle bir şey mümkün değildi çünkü sadece ' duygusal' değil ' zihinsel' gelişimimde onun tezgâhından geçmiştim. Hiç tanışmamamıza rağmen...
Ah o yorgun yağmurlar Aşağıda Attila İlhan'ın adsız bir şiirini okuyacaksınız. Bu şiir ünlü değildir. Pek az kişinin alıntı yaptığına şahit oldum. Ama esaslı bir şiirdir, şiir gibi şiirdir. Okuyalım: soğuk denizlerin buzlu aydınlığı/ yalnızca başıboş rüzgârların dolaştığı/ ve hayalet gemilerin -ki tayfaları ölmüştür/ buz dağları arasından/ bir balık gibi sessiz görünür/ belki arada yelkenlerin ıslığı/ bir de albatroslar buz denizlerinin soğuk aydınlığından/ son zıpkınlı avcıların akıllarında kalan/ yaşlı balinaların bir görünüp bir kaybolarak/ yağdırdıkları yorgun yağmurlar/ ki gümüş fıskıyeleri gibi parlak/ hayatın bir bakıma öncesizliği ve sonrasızlığı/ bir bakıma üstüste bilmem kaç sonbahar Güle güle Kaptan.
|