Başkandan Sezen'e jest!
Galiba 30 yıl geçti! Arkadaşım Cengiz Soydemir hatırlattı; "Kayseri'de bir gece resepsiyonda övgüler yağdırdığın o kızı hatırlıyor musun?" Düşündüm. "Cengiz" dedim, "O gece hatırladığım tek şey yüksek topuklu ayakkabılar giymiş, kocaman kulaklarına devasa küpeler takmış bir genç kız..." Cengiz de "O gece 'Geleceğin en büyük şarkıcısı olacak' dediğin kız, bugünün Sezen Aksu'su" dedi. Şok oldum!.. 30 yıl önce Kayseri'de üçüncü sınıf bir sinemada dinlediğim o kumpanyanın resepsiyon gecesinde övgüler yaydırdığım o kız, Sezen Aksu'ymuş meğer. Bu düşüncemi herkesin içinde söyleyince o gecenin assolistinden herkesin ortasında bir dolu azar işitmiştim. Ama ben gülerek üstümdeki üniformamı göstererek şunu demiştim; "Asker yalan söylemez." Ne de olsa Kayseri Komando Paraşüt Tugayı'nın en seçkin subaylarından biriyim ya! Efendim; Sezen Bodrum'a Yalıkavak'a gelince "boyfriend"i Önder Fırat Bey ona bir ev kiralamış. Belediye Başkanı da evin önünü çim ve çiçeklerle süslemiş. Üstelik belediye bütçesinden tam 10 milyar harcayarak. Şimdi bu konuyu tartışsak, "Benim vergilerimle bu çiçek bahçesi yapılamaz" desem ne dersiniz? Biliyorum kızarsınız da... Ben kızar mıyım, bilmiyorum. Çünkü Tarkan'ın bir dönemler askerlik sorunu vardı. İşte o günlerde Genelkurmay Başkanı'na şu mektubu yazmıştım: "Sayın Paşam!.. Avrupa'da nereye gittiysem gençler Tarkan'ın şarkısı ile dans ediyor. İzin ver paşam 50 yaşından sonra Tarkan'ın yerine askerlik yapayım. Yeter ki dünya gençleri bir Türk'ün şarkıları ile dans etsin!.." Şarkıcıları korumak çiçekleri korumak gibi bir şey galiba. Denizi korumak da öyle değil mi? Bodrum ve çevresinde de denizi kirlettiler. Balık yoook. Sünger hiç yoook. Buna karşılık midye çok.. Komik değil mi, deniz ne kadar temiz olursa sünger o kadar çok olurmuş, deniz ne kadar kirli olursa midye de o kadar çok... Bodrum'da yaşan iki efsane denizci (yaşayan son süngerciler) anlattı. Mehmet Reis dedi ki "Biz Çanakkale'ye kadar ayna tutarak (Denizin 80 metre derininde ki sünger bile görünürmüş) sünger arardık." Fenerci lakaplı İbrahim Reis ise kürek çekerek Çanakkale'ye kadar gittiklerini anlattı. Elbette sünger yok! Süngerden vurgun yiyip ölen gençler de artık yok. (Her sünger avı dönüşü vurgun yiyenler Bodrum İskele meydanına yatırılır, soğanla oğulurlarmış. Yaşayanlar felç olurmuş. Aman Tanrım!) Koylara baktım hepsinde mavi bayrak var. Hatta Marina da bile... Oysa orada tuttuğun kefali ye, ertesi gün zehirlenirsin. Kendimizi kandırmayalım. Balık çiftlikleriyle dünyanın en güzel koylarını yok ettik. (Balık çiftliği sahipleri her gün ağlarını delen yunus ve fok balıklarını tüfekle öldürüyor. Dikkat!...) Kandırmak mı, dediniz. Öyleyse buyrun efendim. Bodrum'da dünyanın 7. harikası var. Ama nerede? British Museum'da, İngiltere'de. Bodrum meydanına geliyorsunuz bir masada, bir vatandaş imza topluyor. Bu topraklardan koparılıp giden bu kültür mirasını geri istiyor. Haklı bir istek. Doğru bir istek. Benden imza isteyenin yüzüne baktım, sonra da etrafımdaki o entelektüellere. Aradan çıkan bir köylü vatandaş dedi ki; "Kazım bey... Padişah efendimiz bizim malımızı satmış. Adamlar bunu çalsaydı isterdim. Ama satan padişah, alan İngiliz..." Ben de "Bir şey daha unuttun" dedim. "Bergama Tapınağı da bugün Berlin'de. O tapınağı da padişah efendimiz satmış. Üstelik bu taş. 'Hepsini alın gidin' demiş." (Şu arkeloglar niye hep yabancı? Bizim Türk bilimadamları niye kazı yapmaz?) "Şimdi ne diyeyim ki?" dedim, soluklanmak için kirlettiğimiz, şimdi yeşil olan denize doğru yürüdüm. Bu vatanı kurtaran ile bu vatandan kaçıp gidenleri analiz etme konusunda sorun yaşayan entelektüler var ya. Köylü kadar bile olamıyorlar. Ne demiş Atatürk; Köylü bizim efendimiz!
|