kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Arşiv
    Etkinlikler
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
  » Cumartesi
    Aktüel Pazar
    Otomobil
    İşte İnsan
    Sinema
    Turizm Rehberi
    Teknoloji
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Freud, yılan ve anne
Freud, yılan ve anne

İnsanlara sevgi aradığı için sarılan, ama boğularak ölmelerine neden olan yılanın hikayesi, meşhur bir anneyi ve psikanalizin babası Sigmund Freud'u hatırlattı.

Güney Amerika'da yaşayan bir cins boa yılanı varmış. 7 metre uzunluğundaki, 500 kiloluk bu yaratık kurbanlarına, aslında kötülük olsun diye değil, sadece sevgi istediği için sarılıyormuş ama elbetteki zavallı maymunlar ya da keçiler, kendilerini böylesine sarmalayan bir güce dayanamayıp, boğularak ölüyorlarmış. Biraz önce bunları okurken birdenbire, geçen hafta bütün gazetelere kapak olan bir dramı, bir annenin televizyonda, milyonlarca kişinin karşısında posasını çıkarttığı o çocuğu hatırladım. Hani o meşhur annenin, oğlu bir otel odasında ölü bulunmasından sonra bile, yaptığı açıklamalarla, tonlarca çeken sevgisiyle boğmaya devam ettiği o çocuğu. Ve böyle boa yılanı gibi bir anneyi düşününce, -tam da Freudien bir çağrışımla- ölümünün 66. yıldönümüne denk gelen bu hafta Freud'dan bahsetmek istedim. "Evrensel nevrozu" anne figüründe arayan, çağımızı en derinden etkileyen düşünürlerden biri olan, psikanalizin babası Sigmund Freud.

ÖLÜMLE BULUŞTUĞU AN
1856 yılında doğan Sigmund Freud, bütün öğrenimini Viyana'da yaptı. Tıp okuduğu yıllarda, hastaları iyileştirmekten çok, onların psişik yapısını incelemeyle ilgilendiğinin farkına varan genç doktor, sinir sistemiyle ilgili araştırmalara başladı. Burslu olarak gittiği Paris'te, "histeri krizi" geçiren hastalarla ilgili çalışmaları, sinir hastalıklarına bakışını tamamen değiştirdi. Ardından Berlin'de çocuk patolojileriyle ilgilenen Freud, Viyana'ya döndüğünde muayenehanesini açtı ve deneylerine başladı. O, terapisini tamamen hastalarını konuşturmak üzerine kurmuştu. Özellikle de Anna adlı hastasına uyguladığı yöntemle, genç kadının bütün sorunlarının hafızasından çıkıp gelen bazı anılara bağlı olduğu sonucuna vardı. Bunun üzerine Freud, olayları "içe atmanın" sinir hastalıklarında oynadığı rolü anlamaya, bunun için de rüyaların dilini incelemeye karar verdi. Böylelikle rüyalar ilk kez, gerçekten bilimsel bir çalışmaya konu oldular. Bundan sonrasında ise Freud, adına "bilinçaltı" dediği alana girerek, tabular, cinsellik, zevk, ölüm, din, toplum gibi konularla ilgili yepyeni teoriler ortaya atmaya başladı. 1930 yılında Goethe ödülünü kazanan Freud, kanserle boğuştuğu uzun yılların sonunda, doktorundan "çektiği acıya son vermesini" istedi ve tam 66 yıl önce, kendi isteği ve doktorunun yardımıyla o çok merak ettiği "ölümle" buluştu. Onun, nevrozların analizle tedavi edilebileceği tezi, bilimadamlarını ikiye ayırmaya devam ediyor. Tedavinin ne kadar başarılı olduğunu anlamak için bilimsel bir ölçünün olmaması yüzünden kimi doktorlar psikanalizi, "asrın sahtekarlığı" olarak nitelendiriyorlar. Ama, iyi bir analistin divanına uzananların büyük çoğunluğu da, saatler süren terapi boyunca, çeşitli çağrışımlarla, içlerinden ilk kez dökülen kelimeler sayesinde, çocukluklarından bu yana taşıdıkları acılardan kurtulup, psikanalizden bambaşka biri olarak çıktıklarını savunuyorlar. Freud'un bazı sözlerini okurken, gösteri toplumunun kurbanı olan o çocuk düşüyor aklıma. Psikanalizin babası, büyümeyi reddeden, çocuk kalmak isteyen yetişkinlerin anneleriyle ve ölümle ilişkileri üzerine öyle çok şey yazmış ki. Psikanalizin tedavi kısmına inanmamak mümkün ama Freud'un, insan doğası üzerine yazdıklarından öğrenilecek çok şey olduğu kesin.

Sedef Ecer

DİĞER GÜNCEL HABERLERİ
 Kırmızı siyah bir sergi hikayesi
 Hollywood yıldızları bu modacının tasarımlarını yere göğe...
 Modada Osmanlı hükümdarlığı
 Kitap fuarı bizi şölene bekliyor
 Avusturya kültürünü boykot etmeyelim
 Haydi çocuklar aşıya
 Aspirin'in sırlarına ödül
 En iyi kahve karışımı
 Dışarı Çıkmadan Önce
 Besteci ve mimarların ortak çalışması
 Katil Doğanlar'daki rolü kaptırdı, yıllarca unutmadı
 "Bıçağı görünce 'İşim bitti' dedim"
 Türkiye'de Çince eğitim başlıyor
 Hayat 50 kediyle güzel
 İstanbul'da çok eğleneceğiz
 7 gün 7 gece nerede ne yapmalı
 Çağdaş Türk ressamları
 Müzik maratonu'na siz de katılın
 Ender Güzey Vakko'da
    Cumartesi Yazarlar
  » Güncel
    Yaşama Dair
    Sinema
    Gurme
BALÇİÇEK PAMİR
Yalan söylüyorum, alınma
Derin bir nefes alıp bir süre...
ALİ POYRAZOĞLU
Tiyatro mucizesi...
Her sabah oturup sorarım kendime "ne...
FİLİZ AKIN
Herkesin okulu özeldir
Ankara Koleji hazırlık bölümüne...
SUNAY AKIN
Adımızdan da önce
Birisi karşınıza çıkar da, "Atın kim?"...
AYŞE BRAV
Namus abideleri
Erkeklerin kadınları aldattığı hikayeler...
PROF. DR. BENGİ SEMERCİ
İğneden korkulur mu?
"Yaramazlık yaparsan sana iğne...
Kebap deyince akan sular duruyor
Gazeteci-yazar Hıncal Uluç tam bir kebap tutkunu. Kebaba düşkünlüğü, eti ancak...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.