Beyoğlu'nun En Güzel Abisi... (4)
Mektubu bitirince başını kaldırıp soru dolu gözlerini yüzüme dikti Ali. "Ya bu adam Çorum'lu değil miydi Başkomserim?" "Kimliğinde öyle yazıyordu. Belki Çorum doğumludur da, ailesi Kilis'te kalıyordur. Versene şunu bana." Ali kartpostalı uzatınca, yazıya yeniden baktım. Sağ üst köşede üç yıl öncesinin tarihi var. Hepsi bu, ne bir adres var ne de gönderilenin ismi. Sadece 'Kardeşin Memduh'... Anlayacağınız Sarı Çizmeli Mehmet Ağa. "Belki de" dedi Ali, "Kartpostal Çetin'e gelmemiştir." Aslında kendi de inanmıyordu söylediğine. Kendine gelmeyen bir kartpostalı adam niye saklasın? Çorumlu bir adamın Kilis sevgisi yüzünden desek, pek inandırıcı olmayacak. "Öyle ya da böyle adamın Kilis'le bir ilgisi olmalı. Burada yazılanlardan sanki bir kan davası varmış gibi bir anlam çıkıyor." "Haklısınız Başkomserim. Çetin'in ailesini bulursak, bu iş aydınlanır." "Şu iki kadını da unutma. Bence soruşturmaya onlardan başlayalım." "İyi de onları nasıl bulacağız." Gülümseyerek baktım Ali'ye: "Tabii ki Çetin'in patronu, 'Öz Tarlabaşılılar Kulübü'nün sahibi Apti'den." 'Öz Tarlabaşılılar Kulübü', yüzyıllık yığma bir binanın giriş katındaydı. Kirli duvar kağıtlarıyla bezenmiş yorgun duvarların arasında yeşil çuhalarla kaplı on üç masa vardı. Günün bu saatinde masaların tümü boştu. Kulübün sahibi Apti'yi içerideki küçük ofiste bulduk. Apti, ince yapılı, uzun boylu bir adamdı. Çirkin bir yüzü vardı; çiçek bozuğuydu, burnu iriydi, kaşları yok denecek kadar seyrekti. Ama bir kumarhane sahibi için oldukça düzgün bir İstanbul Türkçesi'yle konuşuyordu. Bizi saygıyla karşıladı, çay söyledi. Lafı dolandırmadan girdim konuya. "Geceyarısı saat üç gibi nerelerdeydin?" "Geceyarısı saat üç gibi" diye yineledi. "Bu, Çetin'in öldürüldüğü saat mi oluyor?" Başımla onaylayınca, "Benden mi şüpheleniyorsunuz?" diye sordu. "Sadece soruyoruz" dedi Ali, sonra adamın gözlerinin içine bakarak ekledi: "Ama merak ediyorsanız söyleyeyim. Gerçek katil yakalanana kadar Çetin'in etrafındaki herkes bizim için zanlıdır. Tabii buna siz de dahilsiniz." Apti'nin dudaklarında anlayışlı bir gülümseme belirdi. "Tamam, tamam Komserim, hemen kızmayın. Yani benim, kendi adamımı öldürmem için bir neden yok da. Ben yerinizde olsam Sağır İhsan'ı sorgulardım." "Sıra ona da gelecek" diyerek bu kez ben yanıtladım. "Evet, söyle bakalım dün gece neredeydin?" "Binnur'un yanındaydım." Ali, kulüp sahibinden pek hoşlanmamış olacak ki, "Binnur? Şu Sağır İhsan'la kavga etmenize neden olan kadın mı?" diyerek canını sıkmak istedi Apti'nin. Ama adam hiç aldırmıyormuş gibi, "Evet, o hanım" dedi, sakin bir tavırla. Sözcüklerin üzerine basarak sürdürdü sözlerini. "Hikayemizi duymuş olacaksınız, doğrudur, kendisi sevdiğim kadındır." Ali bu dalaşmayı sürdürmeye niyetli görünüyordu, fırsat vermemek için hemen atıldım. "Binnur Hanım'ı nerede buluruz?" "Aramanıza gerek yok... Az önce telefonla konuştum, yoldaydı, birazdan burada olur." Güvensiz gözlerle Apti'yi süzen Ali, "Tabii Binnur Hanım'a ne kadar güvenebileceğimiz de ayrı bir konu..." dedi. "O da sizin bileceğiniz iş. Bana nerede olduğunu sordunuz, ben de söyledim. İnanıp, inanmamak size kalmış." Haklıydı, eğer kanıtı bulursak onu içeri tıkardık, yoksa önümüze bakarak çekilip giderdik. O nedenle yeniden Çetin'e dönmekte yarar vardı. "Bu Çetin'le nasıl tanıştınız?" diye sordum. Apti bakışlarını kaçırdı, eliyle oturduğumuz masanın çuha örtüsünü düzelttikten sonra, "Kulübe gelip iş istedi" diye yanıtladı. Ali'nin sorusu gelmekte gecikmedi: "Kulübe gelip her iş isteyeni yanında çalıştırır mısın?"
|