Moleküler omlet yaptım!
Annem ve babam Mersin'de yaşıyorlar. Ben de Kozyatağı sırtlarında otopark manzaralı evimde tek başıma. (Zaman zaman ev nüfusunun arttığı oluyor ama tabii ki anneciğim ve babacığımın bunu bilmesi gerekmiyor. Yalnız yan komşudan biraz şüpheleniyorum. Annemler gelince karşılaşacaklar da evin trafiğinden bahsedecek diye ödüm kopuyor... ) Ayıptır söylemesi çok güzel yemek pişiririm. Çok da severim mutfakta takılmayı. Ama birisinin benden sonra arkamı toplaması ve bulaşıkları halletmesi gerekir. Çünkü yemek yaparken kendimden geçiyorum. Ama yalnız yaşarken yemek yapmak çok zor. Çünkü az pişiriyorsunuz emeğinize yazık oluyor. Çok pişiriyorsunuz, bir hafta aynı yemeği yiyorsunuz. Allah'tan sürekli bir yerlere yemeğe davetliyim de bu açığı kapatabiliyorum.
BEN Mİ TATMADIM? Geçen hafta Çırağan Kempinski Oteli'nde İspanyol yemek ve şarapları etkinliğine davetli idim. Ancak davet çok ilginçti. Biz yemekleri Tuğra restoranın mutfağında yedik. Çünkü bir yandan da moleküler mutfak anlayışı ile tanıştırıldık. Organizasyonda bir de Torres marka İspanyol şaraplarının tadına bakıldı. İyi de ben ikinci kadeh şarapta sarhoş olan bir Mersinli olarak ne anlarım şarap tatmaktan? Babam içmeyi çok severdi ama rakı içerdi. Yani küçüklüğümde Mersin'de değişik şarap vardı da ben mi tatmadım? Ama tabii insan karizmatik olmaya, "her şeyin en harikasını yiyip içmeye bayılan entel dantel" havasına girmeye çalışıyor. İlk şarabımı tadarken, o bildik, şarabı kadehin içinde çevirip koklama numarasını yaparak bir yudum aldım. Ama kokusu da korkunç. Alkol işte... Likör değil ki, şöyle güzel güzel meyve koksun. Üstelik karnım aç. İçersem doğrudan sarhoşum. Baktım, Ali Atıf Bir şarabı çok beğendi, hemen ben de beğenmiş numarası yaptım: "Ne kadar hafif bir şarap değil mi? Chardonnay galiba..." (Allahtan akıllı bir kadınım. Şarap kadehe konarken Chardonnay üzümlerinden yapıldığını görmüştüm.) Etkilendiler tabii.
ÇOK LEZZETLİ AMA! Bu arada, İspanyol aşçı moleküler bazda omlet hazırlıyor. Ohh neyse karnımız doyacak. Amanın o da ne. Martini kadehinde garip bir sıvı. Evet omlet gibi kokuyor. İçerken önce ağzınıza çırpılmış yumurta, dibine doğru da soğanlar geliyor. Çok lezzetli ama ekmeğini batıramıyorsun ki! Ayrıca ben, akşam Çırağan'da yemeğe gidiyorum diye bütün gün bir şey yememişim. Bir kadeh omlet beni kesmez ki... Yanımdaki gazeteci arkadaş omlet kadehini öylece inceliyor. "Arkadaşım, yemeyeceksen ben omletine talibim..." (Şımarık gülücük) üçüncü kadeh omletten sonra hafif çakırkeyif oldum sanırım.. Ama açlıktan... Omletin arkasından gerçekten moleküler bazda hazırlanmış iki sardalya ve kıtır ekmek geldi. Onları da yuttum. Ama balıklar hiç vefalı davranmadılar. Çünkü hâlâ açım. Yok bu moleküler olayı hiç de bana göre değil. Tüm umudum ana yemekte. Levrek... Bademli bir sos ile sunuluyor. "Abi, ekmek var mı yaa.." Son sahne: "Başlarım böyle moleküle, moleküllerime ayrılmak üzereyim açlıktan." Ekmeğimi balığın sosuna bandırırken, bir iki ters bakışla karşılaştım. Ama oralı olmadım. Çok eğleniyorum havası yarattım. Galiba çıkışta bir dürümcüde alacağım soluğu... Ama yanlış anlamayın, moleküler bazda!
|