| |
|
|
AB'nin kısıtlamaları kalıcı olamaz
AB ile yapılan pazarlıklar pek çoğumuzun "Asabını bozsa" da, bu tartışmalar çok normal. Yıllardır yazıyorum, AB demek müzakere demek. Sadece Türkiye ile değil, birbirleriyle de sürekli pazarlık halindeler. Başta Abdullah Gül olmak üzere çok başarılı bir "pazarlık" süreci yürütüldü ve müzakerelerin yolu açıldı. Tipik bir "AB uzlaşması" olduğu için ne Türkiye tam olarak memnun, ne de AB'deki bazı "dostlarımız." Üzerinde uzlaşılan belgede bizi rahatsız eden pek çok unsur var. 17 Aralık Zirvesi sonuç bildirgesinde yer alan ve müzakere çerçeve belgesine de aynen "akseden" bir bölüm var. Buna göre Türkiye tam üye olduğu zaman dahi Türkiye'ye işçilerin serbest dolaşımı, yapısal fonlar ve tarım ürünleriyle ilgili olarak kalıcı kısıtlamalar, AB tabiriyle "derogasyonlar" getirebileceği vurgulanıyor. Ancak burada AB büyük çelişki içinde. Mart 2004'te Burgenstock'taki Kıbrıs müzakereleri sırasında Türkiye bazı kalıcı kısıtlamalar istemişti. Bunların başında da Kuzey'e yerleşecek Rumlar'ın sayısı vardı. Komisyon'un o dönem genişlemeden sorumlu üyesi olan Verheugen "Kalıcı kısıtlama diye bir şeyin AB hukuku içinde yeri olmadığını" söylemişti. AB Türk tarafını ikna etmek için "Kalıcı kısıtlamalar metne girse bile Lüksemburg'daki Avrupa Toplulukları Adalet Divanı'ndan döner. O yüzden kalıcı kısıtlama yerine 40-50 yıl gibi uzun vadeli geçici kısıtlama isteyin" demişti. Aynı AB şimdi kalıcı kısıtlamalardan söz ediyor. Yani AB'nin Türkiye'ye yönelik kısıtlamaları, Türkiye'nin tam üyeliğinden sonra AB hukuku çerçevesinde geçerliliğini yitirecek.
|