Bir şey diyeceğim!
Bakın, bir süreç (yeniden ve bir üst aşamada) başladı. Kimileri yalnızca "Türkiye'nin verdiği tavizler" diye anlatacak hikayeyi. Aynı, Fransa'da, Avusturya'da, Kıbrıs Rumları arasında kimilerinin de "Türkiye'ye verilen tavizler" diye tek taraflı bir hikaye anlatması gibi. Siz, durup düşünmek, anlamak, çok yönlü değerlendirmek istiyorsanız, kendi bilançonuzu yapın. Bilançodan kastım, "Abi ne voli vurduk ekonomisi" nin Borsa yamyamları değil. Çoluğunuz çocuğunuz, kendiniz, işiniz, mütevazı beklentileriniz, insan haysiyetiniz açısından ve elbette ülkenizin geleceği, dirliği, düzenliği... tamam, birlik ve bütünlüğü bakımından da. Bunu özenle yaparsanız, artıeksi... derken, bilançonun yine de artılara gebe durduğunu bulabilirsiniz belki. Bunu kestirmesi zor, diye düşünüyorsanız... Haklısınız. Kim bilir!
Lakin, bilebildiğimiz şeyler var. Bugün, "Türkiye'nin verdiği tavizler" diye en çok sesi çıkan, "bağımsızlık" diye en çok feryat eden kesimleri, biz denedik. Hele hele, bir insanın mesela "Sol" da filan olup da bu deneyime dair hiçbir hatıra taşımaması enteresandır. Neyi denedik? Mesela, İlhan Selçuk ile Mümtaz Soysal' a işkenceler, "milliyetçilik, Atatürkçülük, birlikberaberlik" gölgesi altında, bizzat "hepimizin ordusu" nun subayları tarafından da yapılmış, yaptırılmıştı. Sevgi Soysal o gölge altında tükenmiş... İlhami Soysal, o gölgenin darbelerini yumruk yumruk bedenine yemişti. Ve elbette, istisnaları, müstesnaları tenzih ederim de; o sırada, daha sonra, bu şiarlarla asanlar, kesenler, işkenceden geçirenler, tüm o lafların huzurunda, bağımsızlıktan en çok tavizi veren, ABD silahları için boyun eğen, ABD destekli darbeleri organize eden, kendi ahalisine, gençlerine, aydınlarına aslan kesilirken ABD, NATO önünde süt dökmüş kedi olanlardı. Rahmetli Ersin artık anlatamaz da, "Kenan Paşa" orada!
Bilebildiğimiz başka şeyler de var. Bugün bağımsızlık, tavizsizlik, milli şuur diye bağıranların bir bölümü, kendi milletlerini, halklarını, milliyetleri kadar hiç sevmedi. Hiç sevmedi ki, yaşıtı bir genci, "tam bağımlı silahlar ve gizli örgüt yapıları" içinde katledenleri baş tacı yaptı. İnsan, hak, hukuk, adalet değil; zorbalık, dayatma, kaba güç ve kendini "milli" zannederken, "emperyalizm kuklalığı" yapıştı kaldı. Bildiğimiz başka başka şeyler de var. Bu ülkenin en milli nutuklarının atıldığı zamanlar, ne tesadüf ki, halkın belinin de, aydının dilinin de, insan olma haysiyetinin de, demokrasi hayallerinin de en çok kırıldığı... milletin, "milli burjuvazi" tarafından en çok kazıklanıp en çok soyulduğu dönemlerdir.
Okuyanlar, izleyenler, bunca yıldır meramımı anlayanlar bilir: Bu Dipsiz Kuyu, ne bireysel, ne toplumsal, ne siyasal, ne enternasyonal boyun eğmelere, ne de maddi ve zihinsel köleliklere yalaka oldu. İçimizde insan ve vicdan olan da var, ister milli ister enternasyonal, fitne-fesat olan da. Eloğlunda da öyle. Bundan sonrası sadece devletlerin ve milletlerin milli çekişmesi değil, farklı kesimlerin ve farklı dünya, insanlık tasavvurlarının uluslararası dayanışma ve mücadelesidir aynı zamanda. Hayır ola!
|