| |
|
|
İstanbul'da "otorite" var mı?..
İstanbul'da otorite var mı?.. "Otorite" dediğim, kamu otoritesi.. Yerel.. Yani Belediye.. Genel.. Yani Vilayet?.. Büyük kentin herhangi bir semtinde yürümeye başlayın.. Bu otoritenin hem de nasıl olmadığının çarpıcı görüntüleri ile karşılaşırsınız.. Tabii eğer, rahat yürüme imkân bulursanız.. Çünkü İstanbul'da yürüyüş, nerdeyse yasak derecede zordur.. Kentte insan nerde yürür?. Kaldırımlarda.. Oysa İstanbul kaldırımları Necip Fazıl'ın şiirinde kalan bir anıdır artık.. Bu kentte kaldırımlar da otomobillere aittir.
Coşkun Ağabey (Özarı) Oslo caddelerinde yürürken "Hıncal bak" demişti.. "Bir ülkede uygarlık, kaldırımların yüksekliği ile ters orantılıdır.." Ne kadar uygar, o kadar alçak kaldırım.. Oslo'da kaldırım yüksekliği 2 ile 5 santim arasıydı.. Geçen hafta gazetelerde okuduk.. Şişli Belediyesi, otomobil tecavüzünden kurtarmak için kaldırımları yükseltmeye başlamış.. Yüksek ve sert köşeli kaldırım döşüyorlar ki, arabalar çıkamasın.. Çünkü o arabanın o kaldırıma çıkmasını önleyecek uygarlık düzeyi bizde yok. Önleyecek "Devlet" de yok!.. O zaman çözüm.. Yüksek kaldırım.. Peki yolda yürüyen çocuklar, yaşlılar o yüksek kaldırımlara nasıl inip çıkacaklar?..
İstanbul Valisi Muammer Güler.. Sevgili dostumdur. Anakent Belediye Başkanı Kadir Topbaş.. Sevgili dostumdur. Biri seçilmiş, öteki atanmış iki kent yöneticisi.. İkisini birden davet ediyorum.. Benimle yarım günlük bir kent turuna çıkmaya cesaret edebilirler mi, ben onlara bu kentte "Otorite" olmadığını kanıtlayayım.. Ne yerel, ne genel otoritenin "o" sunun olmadığını.. Ben bizim Ayazma Deresi Caddesi'ni yazdım.. Fatih'ten, Üsküdar'a, her yönden yağmur gibi mektup, telefon, faks, e-mail yağdı.. "Ya bizim burası" diye.. Galeriler İstanbul'da kaldırımları parsellemişler.. Vatandaş yoldan, o cehennem trafiğin içinden yürümek zorunda.. Şişli Belediyesi kaldırım yükselte dursun.. Bunlar kaldırımları rampa haline getirmişler, arabaları kolay girsin, çıksın diye.. Bu caddelerden günü her saatinde, trafik ve belediye arabaları geçiyor. Hepsi rezilliği görüyor, ama hiçbir şey yapamıyorlar.. Bir devlet görevlisi, aleni suça niye göz yumar?.. Ya satın alınmıştır.. Ya korkar.. Bizde muhtemelen ikisi de var.. Besleniyorlar ve korkuyorlar.. Başka yolu yok.. Varsa, Topbaş ya da Güler bana izah etsin.. Ben yazınca, cevap akıyor.. Herkes suçu başkasına atmakla meşgul.. Bana ne suçun kimde olduğundan.. Ben suçun işlenmesini kim önleyecek, onu soruyorum.. Fakir kahveci, lokantacı, kapısının önüne iki sandalye koydu mu, anında tepesine dikiliyor, bu ülkenin tüm zabıtası.. Kaldırımlar, galerilerin yıllardır işgalinde, ortada ne belediye var, ne de o trafiğin dehşetengiz çekme arabaları.. Devletin gücü fakirler için var sadece.. Zengin önünde el pençeler.. Belediye gidip orada yumuşatılan ve rampa haline getirilen kaldırımları eski haline döndürmüyor.. Dön- dü- remi- yor!.. Trafik gidip kaldırımları işgal eden arabaları çekmiyor. Çe- ke- mi- yor!.. Vilayetin de, belediyenin de gücü galericilere yetmiyor.. Yetmediğini itiraf edeceklerine, suçu birbirine atan yazılar yazıyorlar.. Ben bu yazıları aynen çöpe yolluyor ve Sevgili Güler ve Sevgili Topbaş'a, çok açık seçik, çok net soruyorum.. "İstanbul'da yerel, ya da genel otorite var mı?. Bir gün benimle buluşup, hem de nasıl olmadığını görmeye var mısınız?." İşte kış geliyor.. Yağmurda, karda, buzda, çocuklar, yaşlılar dahil, vatandaşı akan trafiğin içinde yürümeye zorlayan bu "Gasp" düzenine hâlâ seyirci mi kalacaksınız, yoksa gene "Suç bende değil" diye yazılar yazıp, içinizi mi rahatlatacaksınız?.. Alo!.. Huuuu!.. Bu kentin sahibi yok mu?..
|