| |
|
|
Siyaset ve diplomasi için açık eğitime yazıldık
Hepimiz çok yoğun bir siyaset ve diplomasi eğitimine yazılmış gibiyiz. Önceki gün Lüksemburg'da başlayıp dün bütün gün AB Dışişleri Bakanları toplantısında devam eden pazarlıkları, "Gelinim Olur musun"u canlı yayında izlermiş gibi, heyecanla takip ettik. Bu tür uzatılmış siyasi ve diplomatik pazarlıkların böylesine şeffaf biçimde kamuoyuna yansımasına pek alışık değiliz. AB ile müzakerelerin tarihinin belirlendiği 17 Aralık 2004 Zirvesi'nde de yaşamıştık bu gerilimli bekleyişi. Başbakan Erdoğan ve Türk heyetinin uçağa atlayıp Türkiye'ye geri dönmek için hazırlandıkları haberleri de gelmemiş miydi? Sonra ne oldu? Özellikle Tony Blair'in çabaları ile metin üzerinde kelime değişiklikleri yapıldı. Müzakere tarihi olan 3 Ekim de böylece kesinleşti. O zaman Kıbrıslı Rumlar engel koymaktaydılar. Şimdi de Avusturya yaptı bunu. İngiltere'nin çözüm arayışını bu defa Dışişleri Bakanı Straw sürdürdü. Ama hatırlayın 17 Aralık gecesini.. Başbakan Erdoğan'ın "Müzakere tarihi kesinleşti" açıklamasından çok, "Gelinim Olur musun"un finali daha fazla izlenmişti reyting ölçümlerine göre. Bu durumdan ne tür bir çıkarsama yapabiliriz. Siyasette ve diplomaside alınan kararlar ve atılan adımlar, kitlelerin hayatını etkiler. Ancak siyaset de, diplomasi de kitleler tarafından icra edilmez. Çünkü bu mesleklerde ak ve kara, kazanan ve kaybeden aranmaz. Aranan şey "Uzlaşmak" ve "Anlaşmak"tır. Alman devlet adamı Bismarck'ın "Siyasi pazarlıklar ve sosis imalatı kitlelerin önünde yapılmaz. Çünkü ikisi de mide bulandırır" sözünü bu yüzden hep tekrar ediyorum bu sütunda. Bu nedenle iki gün ve gecedir aldığımız siyaset ve diplomasi kursu çarpıcı olduğu kadar yararlıdır da. "Bu işi kesip attım" diye masaya yumruk vurmanın, siyaset ve diplomaside fazla geçerli olmadığının, yoğun eğitimle kitleler tarafından öğrenilmesini sağladığı için yararlıdır. Yine hatırlayın. 1964'ün 5 Haziran'ında Türkiye'ye ABD Başkanı Johnson'un mektubu geldiğinde ve özetle "ABD ikili anlaşma uyarınca verdiği silahların Türkiye tarafından Kıbrıs'ta kullanımına izin vermez" denildiğinde, dönemin Başbakanı İsmet İnönü de "Yeni bir dünya kurulur. Türkiye bu yeni dünyanın içinde yer alır" dememiş miydi? Sonra ne oldu? Yeni dünya kurulmadı ama, Türkiye'de yeni bir hükümet (Ürgüplü Hükümeti) kuruldu ve İnönü muhalefete düştü. Yeni hükümetin programında ise "Yeni Dünya"dan söz etmek yerine şu ifade yer almıştı: - Memleketimizle Batı Avrupa memleketleri, Birleşik Amerika ve Kanada arasında birçok Milletlerarası Teşekküller içinde ve ikili olarak yürütülen işbirliği ekonomik kalkınmamıza çok faydalı yardımlar sağlamaktadır. Bu işbirliğini karşılıklı dayanışma zihniyeti içinde devamlı surette geliştirmeye gayret edeceğiz. Son olarak şunu söyleyebilirim: Avusturya'ya ben de sinirleniyorum ama Türkiye'nin AB yolculuğunu sabote etmek isteyen "Bizdeki Avusturyalılar"ın sayısı, sanki Avusturya'nın toplam nüfusundan (8 milyon) daha mı az?
|