Piyasalar için artık AB değil dıştan gelecek para önemli
Türkiye'nin AB ile ilişkilerinde en önemli aşamalardan biri olan tam üyelik müzakerelerinin başlatılması bugün geride bırakılacak. En kötü seçenek Türkiye'nin kapıyı vurup çıkması, AB ile köprüleri atması. Bunun ihtimali çok düşük ama gerçekleşirse de Türkiye için olumsuz etkisi çok büyük olabilir. AB'nin kendi içinde anlaşamaması veya Türkiye'ye müzakere çerçeve belgesini kabul ettirememesi de olumsuz bir seçenek. Ama burada erteleme yoluna gidilirse köprüler atılmamış olur. Bu seçenek piyasalarda belli bir çalkalanma yaratır, ama etkisi yıkıcı olmaz. Geriye Türkiye'nin zorlanarak da olsa müzakerelere başlaması kalıyor. Önemli bir beklentinin gerçekleşmesi anlamına gelen bu durumda AB'nin asıl heyacanlı kısmını geride bırakılır. Rahmi Koç'un deyişiyle müzakerelerde "taşlı, bariyerli, mayınlı bir yolda yürümeye başlayacağız." Yani işin balayı kısmı geride kalacak, zor kısmı başlayacak. Zorluklar başlıyor Şu anda Türkiye'nin en büyük destekçisi AB Dönem Başkanlığını yapan İngiltere. Yılbaşından itibaren dönem başkanlığı 3 Ekim'de Türkiye'yi en çok zorlayan Avusturya'ya geçecek. En büyük destekçiden en büyük köstekçiye geçişin olumsuz sonuçlarını yaşayabiliriz. Dolayısıyla ekonomi ve piyasalar için, AB sürecinden önemli bir doping etkisi gelmeyecek. Hatta gelse gelse olumsuzluklar gündeme gelecek. Örneğin, Kıbrıs Rum gemilerine ve uçaklarına Türkiye liman ve havaalanlarının açılması gibi. Bu şartı Türkiye yerine getiremeyecekse müzakereler askıya alınabilecek. Müzakerelerin başlayacağı piyasalarda fiyatlandığına göre, bu gerçekleşmeyle AB gündemden düşüyor. Artık AB'yi bırakmanın zamanı. Neye odaklanılacak? AB sürecinin piyasalara etkisi diğer ülkelerde genelde müzakerelerin başlamasıyla kâr realizasyonu şeklinde görülmüş. Türkiye için bu süreç daha farklı da olabilir. Bu durumda piyasalar nereye bakacak? 2001 sonbaharından beri süren olumlu ana trendin devamı neye bağlı? Yurtiçi gelişmelere ve diğer faktörlere odaklanma artık daha fazla olacak. Türk Telekom'da iptalin olup olmayacağı, sosyal güvenlik reformunun yapılıp yapılmayacağı, IMF ile ilişkilerin rayına sokulup sokulmayacağı, 2006 yılı makro ekonomik büyüklüklerinin ve bütçenin durumu ve iç siyasi gelişmeler daha ağırlık kazanacak. Dışarıdan gelen para Ama piyasalar en çok dışarıdan gelen paraya odaklanılacak gibi. Hem portföy yatırımları hem de doğrudan yatırım olarak gelen paranın devam edip etmeyeceği piyasaların yönünü belirlemede etkili olabilecek. Çünkü piyasaların ve ekonominin bugünkü duruma gelmesinde bu para akışı çok etkili oldu. Hatırlayalım, para akışı 2002'nin sonbaharında başladı. Tam Türkiye'de seçimlerin yapıldığı bir tarihte. Yine aynı dönem AB beklentisi piyasaların ve ekonominin gündemine girdi. Aralık 2002'de, 2004 için randevu verildi. Ancak piyasaların çalkalandığı dönemlere bakınca AB etkisi kadar ve belki ondan daha çok "dışarıdan gelen paranın" etkisi görülüyor.
Dünya likiditesi belirler Son üç yılda finansal piyasalardaki belirgin çalkantılarda 2003 şubat ve mart aylarında Irak Savaşı'nın, 2004 nisan ve mayıs aylarında FED'in faizleri artıracağını açıklamasının, 2005'in mart ve nisan aylarında da ABD faiz artırımlarının hızlanabileceği korkusunun etkili olduğunu gördük. bu çalkantılarda Türkiye'den para çıkışı olurken, faizler ve kur yükseldi, borsa düştü. Dolayısıyla bundan sonra da, yatırım araçlarının uzun vadeli yönünü ve trendlerin kırılıp kırılmayacağını dışarıdan gelecek para ve uluslararası piyasalardaki likidite ile risk alma iştahı belirlebilir. 3 Ekim elbette sıradan bir gün değil, ama ana trendler için asıl belirleyici etken dünya likidetisinin durumu. Devam edeceğim.
Sonuç "Gelecek şimdiyle aynı malzemeden yapılmıştır" Simone Weil
|