|
|
Beni Türk magazincilerine emanet ediniz!
Bunu da yaptık efendim sonunda! Ülkemize gelen iki yabancı aktörden, Türk usulü bir magazinel "kavga haberi" çıkardık! Artık ülkenin havasından, suyundan mı, Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde, içki su gibi aktığından mı bilmiyorum, Michael Madsen ve Woody Harrelson, Hollywood ünlülerinde görmeye alıştığımız İpana gülümsemeli, kibar, enerjik ve azıcık sahte, Amerikan usulü bir el sıkışma yerine, Türk usulü bir ağız dalaşı ve itiş kakış yaptılar! "Sen benim kim olduğumu biliyor musun lan" kalıbının İngilizcesi gelmek üzereydi ki, yine tam bizim usul, daha yaşlı bir meslektaş, David Carradine, araya girip "Durun yahu, siz efendi adamlarsınız, kardeşsiniz, öpüşün barışın" tadında, sarılarak marılarak barışı sağladı! Rivayet muhtelif. Woody Harrelson şaka yapmış, Madsen yanlış anlamış, ya da öyle birşeyler. Sonuç olarak özür dilenmiş, iş tatlıya bağlanmış! Haberi televizyonda görür görmez, gülme krizine girdim! Bu adamlar uzun yıllardır, (ama hakikaten uzun yıllardır, zira ikisi de 80'li yıllardan beri aktörlük yapıyor) Los Angeles'da, partilerde, galalarda, açılışlarda bir araya geliyorlar. Sadece onlar değil, Hollywood'un envai çeşit Hıristiyan, Budist, demokrat, cumhuriyetçi, köylü, kentli oyuncusu, şehirde mütemadiyen karşılaşıp, beraber sosyalleşiyor!
DAKİKA BİR, GOL BİR! Manyağı var, kokainmanı var, hapçısı vaar! Ama bugüne kadar tek duyduğumuz kavga dövüş haberi, ben ortaokuldayken gerçekleşmiş, Sean Penn'in Madonna'yla olan düğününde gazetecilere ateş açmış olması. Ama geliyorlar Türkiye'ye, dakika bir gol bir, arbede çıkıyor! Ya dediğim gibi ortamın havasından suyundan... Ya da... Türk magazincileri asla ve asla haber atlamadığı için! Ağız dalaşının üçüncü saniyesinde bizim kameralar kayda geçiyor ve Michael Madsen dışarı çıktığı anda, bütün magazin muhabirleri "Michael, what's the problem?" sorusuyla adamın peşinde! Yazının başlığı şaka değildir. Herhangi bir ülkede, ekibimi dünyanın istediğim yerinden seçmek kaydıyla, bir magazin dergisi, ne bileyim bir dedikodu programı yapacak olsam, bütün paparazzi ve magazin muhabiri tayfasını Türklerden kurardım! Ülkede en çok, en canı gönülden çalışan meslek gruplarından biri magazinciler! Masa başında oturup palavra dedikodu üretenlerden, "rivayet haber" yapanlardan bahsetmiyorum, gerçekten yakalayanları söylüyorum! Gece, gündüz, sabaha karşı, sokak, davet, araba takibi, fark etmiyor.
SU UYUR, ONLAR UYUMAZ! Geçen gün Can Tanrıyar'ın bir röportajından öğrendiğim kadarıyla magazin programı üreten ekip için bir villa alınmış. Odalar ve jakuzili banyolar hazırlanmış ki, muhabirler sabaha karşı geldiklerinde duş alıp dinlenebilsinler diye. Çünkü uyuyup kalkıp, yine sokağa atıyorlar kendilerini. Özellikle Pazar Keyfi'nin bir kahraman muhabiri var, Salih Keçeci. 50 yaşlarında, özel röportajları yapan, ödül törenlerinde falan da rastlayıp selam verdiğim, ufak tefek, tatlı, nahif, mesleğin eskilerinden, tecrübeli bir meslektaşımız. Geçen hafta, televizyonda Kaya Çilingiroğlu ile boşanma sonrası röportajını seyrettim. Zehra'nın elinde bir su tabancası, adamcağızı ıslatıp duruyor! Muhabir de ne yapsın, gülümsemeye, şakaya vurmaya çalışarak, suların altından, azimle, gayet kritik sorularını sormaya devam ediyor! "Zor iş" diye düşündüm kendi kendime. Ertesi gün, aynı meslektaşımız, kavgadan bir dakika sonra, Michael Madsen'a "Michael" diye seslenerek, ilk soru soran muhabirdi yine! Eminim bu olay Hollywood'da yaşanmış olsa, hiç tadı tuzu olmazdı! Muhtemelen muhabirler kavgayı kaçırırlar, bir tanesi yakalasa bile, sanatçıların halkla ilişkiler sorumluları olayı yalanlar, iş kapanırdı! Onların sanatçıları sütten çıkmış ak kaşık mı? Skandalları, kaçamakları, kavgaları, terbiyesizlikleri, gafları yok mu? Var tabii. Ama onların magazincileri tembel!
|