| |
|
|
Bu şartlarda başlarsak
AB ile müzakerelerin esasını oluşturacak çerçeve belge giderek şekilleniyor. Şimdi işin içine bir de "Kişilerin serbest dolaşımının engellenmesi" sokuldu. Bu demek ki, sadece işçilerimiz değil, turistlerimiz için bile, üyelik sonrasında "vize" işkencesi sürecek. Bu ülkenin insanlarına bu kadar "hakaret" edilebilir. Dün Türkiye'nin en "tecrübeli" büyükelçilerinden biriyle konuştum. Karamsardı. "Deklarasyon çerçeve belgesinden ayrıdır demek hikâye. Adamlar bu deklarasyonla müzakerelerde masaya neleri getireceklerini açıkça ortaya koyuyorlar. 'Kardeşim benimle müzakereye oturursan niyetim budur' diyorlar. Çerçeve belgede yer alsa n'olur, almasa n'olur" diyordu. Şimdiye dek yüzlerce kez müzakere masasında oturmuş bu büyükelçimize göre önümüzde hâlâ bir haftalık süre var. "Türkiye hemen kendi şartlarını sunmalı. 'Sizin şartlarınızı kabul etmiyoruz' demeden 'Bizim şartlarımız budur' demeli. Çünkü bu şartlarla başlayıp yarın kendi şartlarımızı masaya getirdiğimiz zaman keşke o zaman söyleseydiniz demelerini engellememiz lazım" diyen büyükelçiye "Bir kere başlayıp, sırası geldikçe çekincelerimizi söylesek olmaz mı?" diye sordum. "Nothing is agreed, until everything is agreed" dedi. Yani her şeyde uzlaşıncaya kadar hiçbir şeyde uzlaşmış sayılmayız. Ve ekledi: " Bu şartlarla başlanan müzakerenin sonu gelmez . Orta yerde kavga dövüş ayrılırız. Kapıyı da tamamen kapatırız. Ne söyleyeceksek şimdi söylemeliyiz. Gerekirse o güne kadar masaya oturmayacağımızı gösterip topu onların sahasına atmalıyız" dedi. Anlayacağınız 3 Ekim öncesi durum çok da parlak değil. Hükümetin elinde "kor halinde" bir top var.
|