Özgürlükçü tavır
Sayın Başbakan ve AK Parti yönetimi özgürlükçü demokrat tavrını sürdürdükçe desteğimizi yanında bulacaktır.
Türkiye büyük tartışmalara yol açan "Ermeni Konferansı"nı sonunda gerçekleştirdi. İlk gündeme geldiği günden itibaren Türkiye'de çağdaşlaşma ve demokratikleşme çabalarını baltalamak isteyen kesimlerin boy hedefi haline gelen konferans, başta Başbakan Erdoğan olmak üzere AK Parti ileri gelenleri ve Boğaziçi, Sabancı ve Bilgi Üniversitesi yöneticilerinin basiretli davranışları sonucu yapılabildi. Konferans, çok sesli, kendine güvenen, geçmişiyle yüzleşmekten çekinmeyen bir kültürün şu an için siyasi partilerde sadece AK Parti'de egemen olduğunu da ortaya koydu. Elbette, konferansa "Ülkeyi sırtından hançerliyorlar" diye yaklaşan AK Partili bakanları ve onların tavrını unutmuyoruz. Ancak, özellikle İstanbul 4. İdare Mahkemesi'nin yasak kararının ardından özgürlükçü, demokrat, yasaklara karşı kararlı tepkinin başta Başbakan Erdoğan olmak üzere, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve Meclis Başkanı Bülent Arınç'tan geldiği gerçeğinin altını çizmekte yarar olduğunu vurguluyoruz. Bugün tüm dünyadan Türkiye'ye övgü yağıyorsa, bunun başlıca nedeni Başbakan'ın mahkeme kararının ardından kameraların önüne çıkıp konferansın yapılmasından yana tavır almasıdır. 1950'den beri düşe kalka ilerlediğimiz demokrasi yolunda hepimiz çok iyi biliyoruz ki, siyasi iktidar özgürlükten yana tavır almazsa "yasakçılar" her zaman son sözü söyler. Mahkemenin akademik özgürlüğe açıkça müdahalesinin ardından siyasi iktidar sessiz kalsaydı inanın ki, bu konferans yapılamazdı. İktidarın bu çıkışından sonra yasakçı kesimlerin bir daha bu tip hamleler yapması kolay olmayacaktır. Elbette AK Parti içinde demokratikleşmeden, AB standartlarından rahatsız olan kesimler vardır ve bu kesimler "3 Ekim yüzünden hapşırırken bile izin almamız gerekecek" diyerek tavırlarını açıkça ortaya koymaktadır. Ancak, genel anlamda iktidarın tavrı çok seslilikten, özgürlüklerin genişletilmesinden yanadır ve bu tavır desteklenmeyi hak etmektedir. Türkiye'de bugün eksiğine, yanlışına rağmen tavrı net biçimde tam demokrasiden yana bir iktidar vardır. Serbestliği sadece ekonomide aramayan bu özgürlükçü bakış, Türkiye'nin yıllardır özlemini çektiği bir yapıdır. Özellikle sosyal demokratların "özgürlükçü" değerden çok "ulusalcı" değerleri öne çıkardığı bir dönemde, muhafazakâr kökenden gelen bir siyasi iktidarın yasaklara karşı mücadele etmesinin önemi gözden kaçmamalıdır. Bu konferansın yapılması, yasakçı kesimlerin topluma aşılamaya çalıştıkları korkuların ne kadar yersiz olduğunu ortaya koymuştur. Yıllardır tutucu ve yasakçı tavırların geliştirildiği akademik dünyada, ilk kez böylesine netameli bir konunun gündeme getirilebilmesi, üniversiteler açısından bir kazanç olmuştur. Serbest düşüncenin neredeyse yasaklandığı üniversiteler, her türlü baskıya rağmen Türkiye'de düşünce özgürlüğünün önünü açacak bir tavır alabilmiştir. Bu açıdan Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Ayşe Soysal, Sabancı Üniversitesi Rektörü Tosun Terzioğlu ve Bilgi Üniversitesi Rektörü Aydın Uğur her türlü övgüyü hak etmektedir. Konferansın yapılmasının asıl önemli etkisi ise, bizleri rahatsız eden kimi fikirlerin de özgürce dile getirilebilmiş olmasıdır. Bu fikirlerin özgürce tartışılması sayesinde, bu tezlere karşı görüşlerin değeri de artacaktır. Türkiye'nin yüzleşmekten çekineceği bir geçmişi yoktur. Devraldığımız sancılı bir mirastır. İçinde övünç kaynakları olduğu kadar savunamayacağımız kimi sayfaları da olabilir. Bunları tartışmak, gerçek boyutunu gözler önüne sermek bizi sadece yüceltir. Ülkemiz, demokratik özgürlüklerin genişletilmesi yolunda ciddi bir adım atmıştır. Dileğimiz bu sürecin artık kesintisiz sürmesidir. Sayın Başbakan ve AK Parti yönetimi özgürlükçü ve demokrat tavrını sürdürdükçe desteğimizi yanında bulacaktır.
|