Arkadan vuran yandan haykıran
Adalet Bakanı Çiçek'in doğru tanımla 'arkadan hançerlemek' dediği malum toplantıyı 'yandan haykırma' yöntemiyle engelleyemedik ama geleneği koruduk; vatan için kimimiz ölürken kimimiz nutuk atmayı sürdürdük. Tertipçinin yaratmak istediği hava şuydu: - Bir yanda özgür düşünce kahramanları, öbür tarafta ise gerçeklere tahammülü olmayan bağnazlar! Herhalde bilimsel (!) bir toplantı ile 'Ermeni soykırımı' ile ilgili 'resmi tez'in hakkından geleceklerini sanmıyorlardı! Çok iyi biliyorlardı ki, kendilerini üçbeş kişi dinleyecek, medyanın milyonlara (!) yansıtacağı özetler de toplumda en küçük bir iz bırakmayacaktı. Ne yazık ki 'tertipçi irade' gerçekçi hedeflerine ulaşmış; Türkiye'nin hassas bir döneminde sıcacık bir gerilim ve fitne yaratabilmiştir. Küresel oyuncu dalaverelerine karşı uyanık geçinen çevrelerin aciz görünmelerini ve bir avuç aşırı gibi algılanmalarını sağlamışlardır. Tertipçi çok iyi bilmektedir ki, 'stratejik mesele' dediğiniz bir olayda yüz binlerin demokratik tepkisini ortaya koyamadığınız takdirde bir avuç aşırı muamelesi görür ve savunduğunuz ülküye zarar verirsiniz. - Hiç mi tepki gösterilmeyecekti? Evet, haksızı galip gibi göstermeye katkıda bulunacak bir tepkiyi göstermek yerine susup kara kara düşünmek ve böyle girişimlere karşı gelecekte hazırlıklı olmak için kafa çatlatmak gerekir. Oysa bir avuç akıllı insan iyi düşünülmüş direnç tasarılarıyla böyle oyunları bozdurabilir, hatta saldıranın aleyhine çevirebilir. Tabii bunun için devletin gerçek devlet gibi davranması şart. En basitinden mesela, 'soykırım yoktur' demeyi suç saydırabilen Batı Barbarlığına ders olabilecek bir düzenleme yapabilirdik: - Türkiye'de somut kanıt ve belge göstermeden 'Ermeni soykırımı vardır' demek suçtur! (Çünkü hiçbir zaman 'aşağıdan alarak' hiçbir hakkımızı koruyabilmiş değiliz.) Yine mesela bütün dünyaya çağrıda bulunabilirdik: - Bir buçuk milyon Ermeni devlet emri ile öldürüldüyse toplu mezarlar olmalıdır. O günün teknolojisiyle en çok 500 kişinin toptan gömülebileceği çukurlar açılabilirdi. Bu durumda 3000 tane toplu mezar gerekmektedir. İddianızda samimiyseniz gelin uluslararası bir heyet oluşturup toplu mezar arayalım. Yine mesela içerdeki bazı sözde sivil toplum örgütlerinin yabancı gizli servislerle işbirliğini belgeleyebilirdik: Ne var ki kısa biz, orta veya uzun vadeli herhangi bir tuzak bozucu çalışma yapmadan kümesindeki tavuklarını kaptıran köylü gibi 'ağzımıza geleni söyleme'yi marifet bildik: - Vay hain çakal! Vay namussuz tilki! Hatta daha kötüsünü yaptık. Hain ve namussuz dediğimiz tilki ile çakalın 'tavuklarımıza yem dağıtan iyilik meleği gibi' görünmelerini kolaylaştırdık. Mevcut yasal şartlar altında herhangi birinin 'Osmanlı Devleti Ermeni Soykırımı yapmıştır' demesini engellemek mümkün değildir. Böyle bir iddiayı herkes istediği yerde dile getirebilir. Onları susturmak, hakkımız olmadığı gibi mümkün de değildir. Öyleyse yurtseverlik ve milliyetçilik her seferinde 'istemezük' diye bağırıp sonra da kaybetmek ve reddettiklerimizin gerçekleştirilmesini seyretmek midir? Şahsen eminim ki, bu son etkinlik küresel oyuncuların 'Türkiye'yi bir kere daha Ermeni sopası' ile dövme oyunudur. Bu da demektir ki işin içinde yeterli miktarda gafil, işbirlikçi ve hain vardır. Fakat bu sadece baskın bir kanaattir. Kanaat sahibine düşen bağırıp çağırmak değil, belgelerini bularak hainin de, işbirlikçinin de yakasına yapışmak. Şahsen yalın bir birey bunu başaramaz, bazı sözde sivil toplum örgütleri ile yabancı servislerin veya fonların organik bağlarını tek başına kanıtlayamaz. Lakin yalın bir birey değil de, devlet olsaydım, -asla 'cadı avı' başlatmadan- dalalet ve hıyanet ehli siyasetçi, bürokrat ve aydınlara suçüstü yapmanın veya onları caydırmanın bir yolunu muhakkak bulurdum. Meşru bir yol her zaman mutlaka vardır!
|