Kahvenizi nasıl...
Konuşacak çok şey vardır elbette, ama yazacak pek bir şey kalmadı. Dünyanın en saçma, en tehlikeli, en "önyargılı" yargı kararlarından biri bu ülkede alındı... Ve aynı esnada, eloğlunun ne deyip ne düşündüğü bir yana, bir yargı kararına karşı dünyanın en sıcak, en ciddi, en yaygın tepkilerinden biri de bu ülkede ortaya çıktı. Doğru; "demokrasimiz tartışmalı" durumda. Lakin, bazen kimsenin beceremediği kadar "demokratik tartışma"yı da beceriyoruz. Bu ülkenin, bu devletin ve bu tarihin "resmi" resmine aykırı bir tablonun ortaya çıkabilmesi için, (kimi) üniversitenin, (kimi) akademisyenlerin, Başbakan, Dışişleri Bakanı dahil (kimi) hükümet üyelerinin, medya çoğunluğunun açıkça tavır alabilmesi... Kadim demokrat ve özgürlükçülerin yanı sıra... Çok sayıda oportünistin de "Katılmıyorum ama fikirlerinizi açıklama hakkınızı savunuyorum" zaviyesinde aslan gibi birer Voltaire olabilmesi... Yarınlarımız için iyi bir şey! Bu topraklarda demokrasi imkansız değil! Hatta, kör kütük bir faşizm ihtimalinden bile hep daha mümkün.
Fakat, ortaya çıkan şey de hep bir "sentez" oluyor. Taksit taksit iç savaşlar bitmediği için, taksitler sadece cepheden cepheye, karşıttan karşıta havale edilmeyip bizzat her bireyin kendi ruhunda da bakiyesi bulunduğu için... Ortaya çıkan, bir tarafta faşizm öte tarafta demokrasi cephesi filan olmuyor. Bir tarafta koyu kahve, bir tarafta bembeyaz süt gibi değil. Daha ziyade, sütlü kahve; kahveli süt.
Bizzat rejimin kendisi ve temel kurumları, bu süt-kahve karışımından oluşur ki, duruma göre koyuluğu, açıklığı, dozu, tadı, acılığı vesaire değişir. Bu rejimde ve hukuk düzeninde, bir hakimin (artık asma değilse) de kesip biçme imkanı da vardır; bir yargıcın özgürlüklerin, insanların, zihinlerin önünü açabilme fırsatı da. Bu rejimde ve hukuk ve devlet ve siyaset düzeninde, demokratikleşme için seferber gözüken bir lider, kendi yolunda adeta faşolaşıp eze eze, vura vura, kıra kıra gider. Bu rejimin, hukukun, düzenin üniversiteleri, akademisyenleri düşünce özgürlüğü için şunca belayı, badireyi göze alır bir gün; ertesi gün, farklı bir ses, farklı bir nefes, başı dik, boyun eğmez bir akademisyen karınca gibi ezilir. Yiğit akademi dünyası, gün olur, paranın gücü, medyanın kuvveti, iş dünyasının kudreti karşısında küçülebilir. Bu ülkede, hakim görüşler, baskı, kısıtlama vesaire karşısında, farklı sesleri, düşünceleri, yorumları savunanlar, ki demokrattır sapına kadar; iş sapa gelince en antidemokratik düşünce dayatmalarının, örgüt yapılarının, akademik hiyerarşilerin, maddi tahakkümlerin, açık ve gizli şiddet merkezlerinin memuru veya yoldaşı olmanın sıkıntısını duymaz.
Belki yanılıyorumdur. Açıkçası, faşizan ölçüde ruhu azmış, elleri kaşınan, dili kabaran birinin ruhunun ne kadarında ne kadarcık bir demokrat beslediğini, besleyip beslemediğini bilmiyorum. Sanırım, faşizanlaşan biri öncelikle kendi içindeki, kendi vicdanındaki, kendi ruhundaki insan, birey, demokrat olma ihtimalini öldürür. İşe oradan başlar. Bu net bir durumdur. Asıl ikiyüzlüsü sanki şudur: Birisinin, demokrat olup görünmesi için, içindeki faşo kibri, dayatmacı ruhu, boyun eğici ve eğdirici kimyayı, maço fetvayı, kulluk edebilme kabiliyetini, köleleştirme becerisini, totalitarizmlere karşı çıkarken başka toptancı hükümleri, dışlayıcı yargıları taşıyan bagajını, aykırı seslere kucak açar görünürken bazı aykırı sesleri duymayan hatta susturan vicdansızlığı, muhalif olurken kendi içindeki muhalife nefretini yok etmesi gerekmez. Çocuğa söverken de, kadın döverken de, öğrenciyi ezerken de, yalakalık yaparken de, farklı olanı dışlarken de, lidere boyun eğerken de, lider olup askerleştirirken de pekala "demokrat" olabilirsiniz.
Yine de, elbette faşizm, faşizanlaşmak, düzenin ve ahalinin bu yönde hareketlenmesi en tehlikelisidir. Sütlü kahve ile kahveli süt ise, hayatımızın en derin aldatmacası!
|