Her şeyi olan adam ve balık
Büyük yazarımız Bilge Karasu, 10 yıl önce ayrıldı aramızdan. Bodrum'da benim evde toplanır, eşsiz şölenler yapardık. Bilge Karasu, ben, Yıldırım Türker, Levent Kazak... O eşsiz şölenleri özledim. Bilge'yi de çok özledim. Gene Bodrum'da o masanın başında oturup Bilge için ne yazayım diye düşünüyorum... Bu hafta "Ödünç Yaşamlar" adlı kitabımdan Bilge için yazdığım masalla, bir selam göndereyim istedim sevgili dostuma...
*** Bir varmış bir yokmuş. Adamın maldan mülkten yana hiç sıkıntısı yokmuş. Adamda ot var ocak var, bahçede kuyu, Sarıyer tepesinde şifalı suyu, evde karısı, kızı, kızanı, bahçeye bağa bakan kulu, yazın bahçede kışın sofrada yemeğin envai türlüsü tatlısı, tuzlusu... Her Şeyi Olan Adam canım, varı da var varlığı da, yazlığı da kışlığı da. Amma ve lakin adam bakmış varlık da varsıllık da bahane; madem var varanın sür sürenin, öyleyse Her Şeyi Olan Adam'ın sahilde balık tutma keyfi neden olmasın? Dikilmiş suyun kenarına, oltayı suya sallamasıyla titremeye başlamış kamış; asılmış, çekmiş, aman nasıl da direniyor balık; tam gezerken şıngır mıngır Boğaz'ın sularında, kaptırdı ya paçayı şimdi, diren babam diren. Adam, çevredekileri toplamış başına, "Aman el atın, bugün sizden yarın yine sizden, oltaya takıldı bir büyük balık, elbirliği edelim çekelim balığı kıyıya." Asılmışlar elbirliğiyle, maksat yardım canım, almışlar balığı kıyıya... Balık da balık ama, görülmemiş güzellikte, pulları yakut, inci, zebercet, akik ve necef ve bilumum kıymetli taşlar ve hatta safran renginde. Gözleri zümrüt rengi, bakışları ceylan ve hatta ahu, aman yahu!
BALIĞIN ALIŞTIĞI SU Böyle bakan balık olur mu, bu bakıyor işte. Yaşlı ama çok yaşlı bir balıkçı yanaşmış Her Şeyi Olan Adam'ın yanına "Beyim", demiş, "Bu yakaladığın balık 75 yılda bir kez görünür. Özel bakım ister, ihtimam ister ona göre; bakamayacaksan koyuver gitsin sulara" deyince, Her Şeyi Olan Adam "Düzenim var düzlüğüm var, karı, kız, kızan bir araya gelip de bir alacalı bulacalı balığa mı bakamayacağız?" der. Der, hikmetinden sual sorulmaz. Balıkçı tembihlemiş, "Öyleyse bilesin ki bu balık yalnız alıştığı denizin suyunda yaşar, hem de illa ki onu sudan çıkaranın emek vermesi, suyu kendi taşıması gerekir; o suyu bulamazsa ölür gider bilesin." Adam koymuş balığı orada bir kova deniz suyunun içine, almış götürmüş Sarıyer tepelerindeki konağa; almış bir fiyakalı akvaryum ki gelen geçen görsün balığını. Bir süre inmiş çıkmış, sonra üşenmiş gidip her gün Bebek'ten Sarıyer tepelerine kovayla su taşımaya; kendi kendine, "Yahu Boğaz'ın sularında yaşayan balık kuyu suyunda da yaşar, n'olacak alt tarafı su" deyivermiş. Çekmiş kuyudan 4 kova su, boca edivermiş akvaryuma ki aman Allah balık, sudan çıkmış balığa dönüvermiş; yumulmuş, zümrüt gözleri dışarı fırlar gibi olmuş, nefes alamamaya başlamış. Müdahale ağır gelmiş vesselam!
NEREYE KADAR? Ama balık dediğin, 'alışan hayvan'; bir süre sonra kuyruk sallamaya, yüzgeçlerini açıp kapamaya başlamış kuyu suyunda. Bir gün beş gün, uzun gün kısa gün, serin gün sıcak gün adam kuyudan su çekmedeyken, 'gına' gelmiş bırakıp kovayı elinden dikelivermiş adam; "Yahu akılsız adam, ne eziyet edersin kendine; kuyu suyunda yaşayan balık mis gibi terkos kuyusunda da yaşar" demiş, açmış musluğu dolduruvermiş akvaryumu ki... Yetişin imdaaat! Gidiyor balık, hem de ne gidiş; akvaryumun bir kenarından öbür kenarına vurmaya başlamış kafayı. Dikmiş gözlerini sanki koyuverseler uçacak akvaryumun içinden. Sarıyer tepelerinden Bebek'e doğru. Ama n'apsın uydurmuş koşullara ve araziye kendini, musluk suyunda yaşar olmuş balık. Adam şöyle bir efkar etmiş ve buyurmuş ki kendi kendine: Terkos suyunda yaşayan balık "İstanbul'un havasından etkilenmez; çıkar dolaşır sokaklarında caddelerinde, kapalı ve açık çarşılarında marketlerinde süper hatta hiper..." Velhasıl-ı kelam diyor ki, 'İstanbul'un suyunu seven havasına bayılır.' Takmış bir fiyakalı tasma balığa; balık direnecek gibi olmuş ama alışmış bir kere her şeye alışmaya ve de haliyle tasmaya. Adam demiş, "Buyur seni ilk karşılaştığımız yerlere götüreyim, belki özlemişsindir çıktığın suları, dalgaları, akıntıları, yakamozları, lodosu, poyrazı, karayeli." İndirmiş balığı Bebek sahiline dolaştırmaya başlamış. Boynunda tasma güzeller güzeli bir balık sahilde dolaştırılır da cümle cemaat, cümbür cemaat oraya toplanmaz mı? Toplanır. Herkes, "Aman ne güzel, aman ne nadide, aman ne görülmemiş balık!" diye feryat etmekte. Kalabalığın arasından sıyrılan bir çocuk öyle beğenmiş, öyle hayran olmuş ki balığa, "Amca aman amca, yazık böyle güzel bir balığa, çıkarma onu suyundan açığa" deyip kapıverdiği gibi, Her Şeye Alışan Balığı, kurtarmış tasmadan, fırlatıvermiş çıktığı sulara; hem de tam oltaya takıldığı yerde. Başka sulara alışmış balık şöyle bir çipil çipil bakmış sahildekilere, hiç tanımadığı bu yeni suda bir türlü toparlayamamış kendini ve boğulmuş gitmiş. Gökten kaç elma düşecek diye bekliyorsunuz siz şimdi... Eh, bekleyin bakalım...
|