| |
Yürüyüş raporu
21 Haziran gün dönümünde başlattığım yürüyüş maceramı bütün okuyucular biliyor. Üç ay doldu. 90 gündür aralıksız yürüyorum, her sabah 10 kilometre. Önce kilo raporunu vereyim. 88 kilo ile başladım, bugün 78 kilodayım. Sadece ve sadece yürüyerek, hiçbir diyet uygulamadan, normal beslenme düzenimi hiç değiştirmeden bu noktayı yakaladım.
TIME dergisi ağustos ayında bir kapak yapmıştı, biz de SABAH'ta bunu sürmanşetten duyurmuştuk. Oturduğunuz koltuktan kalkın ve yürümeye başlayın, diyordu dergi... Dört ayda, her şeyin değiştiğini göreceksiniz. Ben bunu haziranda başlatmıştım, demek ki 30 günüm daha var, ama şimdiden her şeyin değiştiğini gördüm. İnanın bana... Bi kere sırtımdaki fazladan 10 kilodan kurtuldum. Ama daha da önemlisi, neredeyse bir yürüme bağımlısı haline geldim. Bu muhteşem bir bağımlılık!
Vücut, her sabah, haydi yürüme vakti geldi, diye uyanıyor. İçinizden bir ses, haydi kalk ve yürümeye başla diyor sanki... Ne saat kuruyorum, ne de başka bir uyarı bekliyorum. Çıkıyorum sokağa ve yürümeye başlıyorum.
Total bakıldığında, 90 günde neler yapmışım onu da söyleyeyim. Toplam 900 kilometre yürümüşüm. Yani, İstanbul'dan çıkıp İzmir'e kadar yürüyerek gitmişim, dönüşe de geçmişim ve herhalde Susurluk civarlarına gelmişim. Bir ay sonra İstanbul'a dönmüş olacağım.
Aylık 20.000 kilo kalori üzerinden, yaklaşık 60.000 kilo kalori harcamış durumdayım. Bunu bir de "yıllık" bilanço olarak düşünelim: Okuyuculara söz verdiğim üzere, hiç yılmadan bu tempoyu bir yıl boyunca sürdürebilirsem eğer... 3.600 kilometre yol gitmiş olacağım. 240.000 kilo kalori harcamış olacağım...
Bütün bunlardan çok daha önemlisini söylememe izin verin: İnsan ancak sokaklara çıkıp bu şekilde yürüdüğü takdirde bunu öğreniyor çünkü. Bu şekilde dediğim, her gün yaklaşık 100 dakika yürümeyi kast ediyorum. Yani her gün 100 dakika sokakta kalıyorsunuz. Bu, şu demek: Her gün 100 dakikadan, ayda 3.000 dakika... Yani 50 saat... Yılda toplam 600 saat... Kaç gün eder? Yaklaşık 26 gün... Demek ki, böyle yürüyen bir insan, bir yılın bir ayını sokakta geçiriyor.
Benim gibi kapalı yerlerden pek hoşlanmayan, daralan, sıkılan bir insan için bundan daha muhteşem bir şey olamaz. Fazla kiloları zaten çok kolay bir şekilde verdim. Ama yanı sıra bambaşka bir şey kazandım. Doğayı, doğa ile daha fazla birlikte olmayı kazandım.
Arkadaşlarım benimle tatlı tatlı matrak geçiyorlar, varsın geçsinler... Yakında eline bir asa alıp, üstüne de bir fakir giysisi geçirip, kendini hepten yollara vereceksin diyorlar. İnsan bu şekilde yürüyünce, kendini yollara vurmuş dervişlerin ve fakirlerin aslında nasıl bir zenginliği keşfettiğini daha iyi anlıyor. Ve hatta medeniyetin getirip hayatımıza dayattığı, birçok yapının, şaşaalı binaların, görkemli makamların, şatafatlı aksesuarların aslında ne kadar boğucu ve sıkıcı olduğunu anlıyorsunuz, bu sayede... Ben, garnizon yemekhaneleri gibi büyük yerlerde, herkesin birbirinin lokmasını saydığı buluşmaların yerine, bir ağaç gölgesinde atıştırılan domates, zeytin ve ekmeği bu yüzden daha çok seviyorum.
|