| |
Başlıksız yazı
Aslında bu yazının başlığı, "İsviçre Sistemi" olacaktı. Ama bir gazete makalesine böyle bir başlık koymak kafadan intihar anlamına gelir. Çünkü okuyucu, bu başlığı görünce yazıyı hayatta okumaz. Bizim gibi editörlükten, yazı işlerinden gelme yazarlar kötü başlık koyarak daha baştan müşteri kaybetmeyi göze alamaz. Koç gibi makaleye entipüften bir başlık koyarsın, kimse yüzüne bakmaz. Tersi de doğrudur, şatafatlı bir başlık sayesinde de beş para etmez yazıyı hiç olmazsa yarıya kadar okutursun. Bir miktar "yazı esnaflığı"dır bu ama mecbursundur yani.
Bir gazetecinin her konuyu bildiğini zanneden okuyucu aldanır. Bittabi, her konuyu bildiğini zanneden gazeteci de ya kendini ya da başkalarını aldatmaktadır. Bu cümleden olmak üzere, benim, Tüpraş'ın özelleştirilmesinden önceki dönemde yüzde 14'lük bölümünün 446 milyon dolara, bir gecede birilerine mektep edilmesi ve de bu kısmı satın alanların, özelleştirmede oluşan piyasa değeri sonucunda 800 küsur milyon doları cebe indirmesi olayına girmemi bekleyemezsiniz. Çünkü bildiğim anladığım bir konu değildir. Bu konular, benim gibi tiplerin o kadar anlayamadığı konulardır ki, bir örnek vermem gerekirse... Bizim ekonomi uzmanları haftalardır Tüpraş'ın yüksek fiyata satılacağını söylemelerine rağmen, gelişmeler kör gözüm parmağına şeklinde seyretmesine rağmen, şöyle, evde yükte hafif, pahada ağır ne varsa satıp, parasını Tüpraş kağıdına yatırmak suretiyle, şu ahir ömrümüzde avantadan 1520 bin dolar kazanmak imkanı hasıl olduğu halde, biz ne yaptık? Öküzün trene baktığı gibi olayları izlemekle yetindik. Şimdi ben bu halimle çıkıp da, Global Menkulcüler'in ve de Ofer'in, neler yaptığını nasıl anlayabilirim?
Ama anladığım konuları yazabilirim. Çağrıştırma yaparım. İsviçre'de nasıl bir demokrasi var, biliyor muyuz? Bilmiyoruz. Çünkü biz, Fransız demokrasisi ile kafayı yemişiz, bir miktar da İngiliz demokrasisini izliyoruz. Kötü yapmıyoruz. Ama İsviçre'ye biraz bakmanın zamanıdır. "Kötü"den örnek çıkarmak için..
İsviçre'de yürürlükte olan rejim, "Paranın demokrasisi"dir. İsviçre'de de halk sandığa gider, parlamentoya temsilciler gönderir. Zannederler ki, parlamentoya gidenler halkın temsilcileridir. Hayır. Oraya giden karar vericiler, kanun koyucular, aslında İsviçre'deki "para imparatorluğunun" temsilcileridir. Bankacılardır, kirli para yıkayıcılarıdır, global finansörlerin adamlarıdır. Siz, Filipinler'in devrik diktatörü Marcos'un (İmelda'nın kocası) bir zamanlar tayin ettiği Bern büyükelçisinin "İsviçreli" olduğunu biliyor muydunuz? Belki Saddam da dahil, dünyanın bütün diktatörlerinin halklarından çaldığı paraların bu ülkede yattığını ve nemalandığını biliyorsunuz ama... İsviçre'de etik-tetik-demokrasi ve insan hakları her şey, gizli hesaplara bağlıdır. İsviçre'nin, AB'ye burun kıvırmasının altında yatan da "şeffaflaşma" korkusudur. Bu ülkedeki banka hesap oyunlarını, şimdiye kadar çözebilmiş hiçbir güç, kişi ve kurum olmamıştır. İsviçre halkı da bu "kirli refah" üzerinde yaşamaktadır. Ben, Tüpraş'ın yüzde 14'lük kısmını kimler, nasıl aldı bilemem... Ama "örtülü" işlerin sonuçta örtülü kalmayacağını bilirim.
|