| |
|
|
Büyük sevda yerine küçük aşklar tercih edilebilir mi?
Selahattin İnal'ın bir Hüseyni şarkısı var. Mutlaka sizler de en az birkaç kez fasıla katılıp, birlikte mırıldanmışsınızdır: "Tez geçse de her sevgide bin hatıra vardır Sevda denilen şey yaşanan hatıralardır Sevmek de sevilmek de bahar ömrü kadardır Sevda denilen şey yaşanan hatıralardır" Bu şarkının nakaratı bana "Kültür" ün en özlü tarifi gibi gelir. "Sevda denilen şey yaşanan hatıralardır" Kültür de, yaşanan hatıralardan öteye fazla bir anlam taşımaz ki. "Ortak Kültür" de bir "Büyük Sevda" değil midir zaten? Doğumdan önce, yüzlerce yılda biriken ortak hatıralara -ki bunların tümüne "Tarih" diyebiliriz- yaşadıklarınızı da eklersiniz. Millet, milliyet, din, hemşehrilik, akrabalık, arkadaşlık gibi birliktelikler böyle oluşur. Bu birlikteliklerin şifreleri çoğaldıkça, "Sevda" da yoğunlaşır. Şimdi bazıları bizleri birbirimize bağlayan "Büyük Sevda"yı bir kenara itip, "Küçük Aşklar" aramaya çalışıyor. Şovenizmin her çeşidinin seslendirildiği ırkçılıklar, bölgecilikler piyasaya sürülmekte. Bence bu hastalıklı durumun ilacı, ortak şifrelerin sayısını artırmak ve yaşanan hatıraları, bir kan davasının değil, tarih içindeki kader ortaklığının kanıtları olarak değerlendirmektir. Anadolu ve Mezopotamya toprakları üzerinde yaşayan insanların geçmişleri de, bugünleri de, binlerce bu tür hatırayla dolu değil mi? Elbet bireylerin ve her toplum kesiminin kendine özgü ortak kültürü de var. Bunların da korunması, değerlendirilmesi şart. Ama hüner, toplum kesimlerini birbirlerinden farklı kılan nitelikler kadar, bunları birbirlerine bağlayan niteliklerin de ön plana çıkartılmasıdır. Dün Akşam'da Engin Ardıç'ı okurken, karşıma şu cümleler çıktı mesela: - Benim de bir Ermeni arkadaşım vardı, Aram derler adına, iki kadeh rakı içince ağlamaya başlardı: "Koca imparatorluk elden gitti, acaba yeniden kuramaz mıyız ağabey?" Burada bir "Aram derler adına"ya takılırsanız, Engin Ardıç'ın da William Saroyan'ın "My Name Is Aram"ını okuduğunu düşünür ve onunla sizin aranızdaki ortak şifrenin temelinde, okunan kitapların bulunduğunu anlarsınız. Buradan giderek aynı kitapları okumayanların farklı kamplarda, bir nevi kan davalılar olarak yaşamasını da önerebilir misiniz? Veya Güneydoğu'nun lahmacunu ve patlıcan kebabı ile Batı'nın musakkası ve beğendili pilici, bizi birbirimizden ayıran düşman öğeler olabilir mi? Daha da ötesi var. Türklerle Yunanlıların ortak kültürlerini arayıp kaynaşmaya çalıştıkları bu dönemde, Türklerle Kürtlerin farklı kültür öğelerini kavga nedeni biçiminde kullanmaya çalışmak, akla mı, insanlığa mı sığar? Her sorunun çözümünü ilahi akla bırakıp "Allah bize yardım etsin" demek, çaresizliğin ifadesidir. İnsan aklının ve iradesinin, bizi birbirimize bağlayan o "Büyük Sevda"nın yaşanan hatıralarını hepimize yeniden hatırlatması gerekiyor.
|