Teröristleştirmek!
"Terörün gölgesinde" bile, yeni "şehit tabutları" yola çıkmışken dahi artık aklımızı kaçırmadan düşünebilmeli. Daha doğrusu aklı tekrar yerine getirebilmek üzere rüzgara, yağmura teslim olmamalı. Hava döndü ve birilerinin "elbirliği" ile bu ülkenin bir kısım halkı, bir bölge, bir mesele yeniden ve toptan ve hızla "salt teröristleştiriliyor". Demokrasi iddiasıyla demokratikleşme süreçlerini mayınlayan antidemokratik örgüt zaten halkın teröristleştirilmesi ve terörize edilmesiyle hayat buluyor; nefer ve kaynak buluyor. Hedef buluyor. Temsil iddiası buluyor. Buna karşılık, bir fikir, bir ideal, bir hedef olarak "demokratikleşme" nin adından bile tiksinenler de, bütün meseleyi yeniden "terör" ün içine dökmekte, "terörle mücadele" ye tabi kılmakta, halkın bir kısmını "teröristleştirmek" te, herkesi şüpheli, herkesi müstakbel ve potansiyel ve muhtemel suçlu ilan edebilmekte, barış ile savaşı, siyaset ile cinayeti, hak ve hukuk ile dayatmayı, güven ile güvenliği aynı kaba döküp o kaptan durmadan tokat, durmadan sertlik, durmadan dava ve mahkum çıkarabilmekte kararlı görünüyor.
Oysa bu ülke, bizatihi "terör" kadar, herkesin, her şeyin, her fikir ve eylemin, her farklı düşüncenin, her hak arayışının, her haksızlığa öfkenin, her muhalif kelamın, her yan bakışın, her kaş kaldırışın "terör" sayılmasından da... Şiddet uygulamadan, kimseyi incitmeden bile "terörist" kılınıp işkencelerden geçirilmesinden de çok çekti. Bakın; 22 yıl askeri hakim ve savcılık yapan Emekli Albay Ümit Kardaş, dünkü Milliyet'te Belma Akçura' ya ne diyordu: "12 Eylül askeri yönetiminin örgüt üyesiyle halkı ayırt etmek, adaletin yerini bulmasını sağlamak gibi bir derdi yoktu. Baskı ve işkencelerle, Türkiye'nin Kürt sorununu çözülemez hale getirdi. Yarayı kangren yaptı. O bölgede 78'de doğan çocuklar 22 yaşına gelinceye kadar normal bir hukuk rejiminden haberdar olmadı. 12 Eylül'de Apocular 1500-2000 kadardı. Ama bunlarla ilgisi olmayanlara da kıyım yapıldığı için 20 bin oldu." Türk Silahlı Kuvvetleri'nden emekli bir subay bunu derken... Yine dün, Vatan'da, Devrim Sevimay' ın konuştuğu bir Kürt, iki dönem TBMM üyesi olmuş Seyyid Haşim Haşimi de aynı tespiti yapıyordu: "Her Kürt ailesinden birileri Diyarbakır Cezaevi'nden geçti. Bir örneği daha olmayan işkenceler yapıldı orada. İnsanlar hala dengesiz. Bu ciddi bir kırılma noktası yarattı. Kürtler devlete ciddi anlamda orada küstü. PKK'nın yandaş bulmasının nedeni de bu Diyarbakır Cezaevi'dir."
Ve yine dün, Yeni Şafak'ın manşeti de, "yerinde bir abartma" ile, "Bu yasa çıkarsa ülkeyi tel örgüyle çevirmek lazım" diye atılmıştı. "Abartma" idi, çünkü elbette bütün ülke tel örgüyle filan çevrilmeyecek, yeni "Terörle mücadele kanunu" herkesi mahkum falan etmeyecekti elbette. "Yerinde" idi, çünkü, bir bölge, bir mesele, halkın bir kısmı, Kürt sorunu üstüne düşünme, tartışma imkan ve kabiliyetimiz, açıkçası "tel örgüyle çevrilecek", muhtemelen her bir ses, farklı nefes "teröre destek" kabul edilecek, "teröristleştirilecek" ve tam da bütün sorunu "salt teröristleştirmek" isteyenlerin istediği yapılacak, "Diyarbakır Cezaevi" de kolları sıvayacaktı. Bir meseleyi teröristleştirmek isteyenler bizzat teröristler olabileceği gibi, biliyorsunuz, belli bir tür değerlendirme ve terörle mücadeleden yana çıkanlar da olabilirdi ki... Bir not: Türkiye'nin "çift kişilikli" ama "iç" meselesini, İngiltere'nin "El Kaide'ye karşı terör yasaları" ile hiç karıştırmamalı... İlle İngiliz örnekleri aranıyorsa, Blair hükümetinin İrlanda meselesinde neler yapıp yapmadığına da bakılmalı!
|