Yargının zirvesinde gerginlik
Yargıtay Başkanı Osman Arslan, Anayasa Mahkemesi'nin, bireysel başvuru ile yüksek mahkeme kararlarını inceleyerek üstün statü kazanmak istediğini savundu.
Arslan, ''Mevcut Anayasa yargısı yükünü taşıyamayan ve iş yoğunluğundan şikayet eden bir mahkemenin, çok daha ağır işlere talip olmasını anlamak güçtür'' dedi.
Arslan, Adli Yıl'ın açılışı dolayısıyla yaptığı konuşmada, AnayasaMahkemesi'ne bireysel başvurunun, AİHM'ye yapılan başvuruya benzer biriç hukuk uygulaması olduğunu ileri sürdü.Anayasa Mahkemesi tarafından istenilen
yetkiyle, yüksek mahkemelerden geçen kararların değiştirilmesi ve ortadan kaldırılmasının amaçlandığını, ihlalin onarılması ve önlenmesinin başka türlü yapılmasının olanaksız olduğunu ifade eden Arslan, ''Adı gizlenerek yapılmak istenen, yüksek mahkeme kararlarının denetlenmesi ve yeniden karar oluşturulmasıdır'' dedi.
Anayasa Mahkemesi'nin, bireysel başvuru isteği ile yasaları uygulamayı, bunun doğal sonucu olarak da diğer yüksek mahkemeleri denetlemeyi istediğini savunan Arslan, yasama tasarruflarını soyut bazda denetleyen mahkemenin yargı tasarruflarını somut bazda, olay bazında denetleme isteminde bulunduğunu ifade etti.
'SÜPER TEMYİZ İSTEMİ'
Anayasa Mahkemesi'nin bu isteminin ''süper temyiz istemi'' niteliğinde olduğunu söyleyen Arslan, aynı konuda iki kez temyiz yolunun kabul edilemeyeceğine işaret etti.
Türkiye'de yüksek mahkemelerin görev ve işlevlerinin Anayasa ile kuruluş kanunlarında belirlendiğini anımsatan Arslan, hiçbir yüksek mahkemenin diğerinin kararını ortadan kaldıramayacağını, değiştiremeyeceğini ve kararı uygulanamaz hale getiremeyeceğini dile getirdi.
Yüksek mahkemelerin denkliğinin esas olduğuna dikkati çeken Arslan, bu denkliğin bozulmasının yargıda kaos yaratacağını, yüksek mahkemelerin çatışması sonucunu doğuracağını ve yarar yerine zarar getireceğini kaydetti.
Anayasa Mahkemesi'nin, ''bireysel başvuru ile yüksek mahkeme kararlarını inceleyerek üstün statü kazanmak istediğini'' ileri süren Arslan, mahkeme için özel yapı oluşturulması, emeklilik yaşının artırılmak istenmesi ve farklı ücret talep edilmesinin bu düşüncenin açık göstergesi olduğunu belirtti.
Bazı ülkelerde yargı birliği gereği tek bir yüksek mahkeme, Türkiye'de ise birden ziyade yüksek mahkeme bulunduğunu kaydeden Arslan, ''Anayasa Mahkemesi de bu yüksek mahkemelerden sadece bir tanesidir. Bazı basın mensupları ve siyasiler tarafından belirtildiği gibi en yüksek mahkeme değildir. Yüksek mahkemeler arasında üstünlük sıralaması bulunmamaktadır'' diye konuştu.
'PEK ÇOK ÜLKEDE ANAYASA MAHKEMESİ YOK'
Arslan, bireysel başvuru hakkının, demokrasinin, temel insan hak ve özgürlüklerinin temel öğesi olarak gösterildiğini, AB üyesi olan veolmayan pek çok ülkede Anayasa Mahkemesi olmadığı gibi, Anayasa Mahkemesi olan pek çok ülkede bireysel başvuru hakkı bulunmadığını vurguladı.
Kişisel başvuru hakkı ile yüksek mahkemelerden geçerek kesinleşen yargı kararlarının yeniden incelenmesinin öngörüldüğünü söyleyen Arslan, ''Kesinleşen bir yargı kararının, hangi amaç ve gerekçe ile olursa olsun başka bir yüksek mahkeme tarafından incelenmesi kesinleşen kararlara karşı güven duygusunu ortadan kaldırır ve kararları tartışmalı hale getirir. Hukukun temel bir ilkesi olan kesinhüküm kavramı ile de hiçbir şekilde bağdaşmaz'' dedi.
'YEREL VE YÜKSEK MAHKEMELER İPTAL DAVASI AÇABİLİYORLAR'
''Temel insan hak ve özgürlüklerini korumak, Anayasa Mahkemesi'nin tekeli altında değildir'' diyen Arslan, yerel mahkemeler ile yüksek mahkemelerin görülmekte olan davalarla ilgili def'i yoluyla Anayasa Mahkemesi'ne iptal davası açma yetkileri bulunduğunu anımsattı. Arslan, 1982 yılından 2004 yılı sonuna kadar mahkemeler tarafındantoplam 1486 iptal davası açıldığını, bu dönem zarfında iptal davası açmaya yetkili merciiler tarafından ise toplam 281 dava açıldığını bildirdi. Arslan, mahkemeler tarafından açılan iptal davalarının, yetkili merciiler tarafından açılan davaların beş katından fazla olduğunu vurguladı.
Bölge Adliye Mahkemeleri Kanunu'nun yürürlüğe girmesiyle üç kademeli olan adli yargının, Anayasa Mahkemesi'ne ''süper temyiz yetkisi'' verilmesiyle ''dört kademeli'' olacağını ifade eden Arslan, bu durumda iç hukuk yollarının, ancak Anayasa Mahkemesi'ne yapılacak bireysel başvuru ile tükeneceğini dile getirdi.
Adli, idari ve askeri yargı davalarının, genel hukuk kültürünün yanında özel uzmanlığı gerektiren işler olduğunu belirten Arslan, ''Anayasa Mahkemesi üyelerinin bazılarının adli ve idari davalarla ilgisi, yakınlığı ve uzmanlığı bulunmamaktadır. Böyle bir kurulun somut norm denetimi yaparak yargı kararlarını incelemesi kabul edilemez'' dedi.
'GEREKÇELERİN GEÇ YAZILMASI'
Arslan, şunları kaydetti:
''Anayasa Mahkemesi'nin 25.04.2005 tarihli açılış konuşmasında, başvuruların karara bağlanma süresinin 2 yıl olduğu açıklanmıştır. Dosyaların çeşitli nedenlerle karara bağlanma sürecinin uzaması olağandır, ancak karara bağlanan dosyaların kararlarının yıllarca yazılmamasının haklı hiçbir nedeni ve gerekçesi olmaz. Kararların pek çoğu verildiği tarihten sonra 1 ile 5 yıl içinde yazılmıştır. Yıllık ortalama 79 karar veren ve yıllarca verdiği kararları yazmayan/yazamayan mahkemenin her yıl yüz binlerce kararı nasıl oluşturacağı ve nasıl yazacağı kanıtlanmadıkça bu mahkemeye böyle bir ek yük verilemez.
Mevcut Anayasa yargısı yükünü taşıyamayan ve iş yoğunluğundan şikayet eden bir mahkemenin, çok daha ağır işlere talip olmasını anlamak güçtür. Adil yargılanma hakkının temel bir öğesi de davaların makul süredesonuçlandırılmasıdır.
Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkının tanınması halinde kişilerin AİHM'ye başvurmaları önlenemeyecektir. Zira bu kez, yargı yolu Anayasa Mahkemesi'ne başvuru ile tükenecek, bu kararlara karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurulacaktır.
İç hukuk yolları 4 kademeden geçerek tükenecektir. 4 kademeli yargılama ve kararların yazımı, yılları gerektirecek, bu kez ülkemiz her davada 'makul süreye' uyulmadığı gerekçesiyle AİHM tarafından mahkum edilecektir.
Aynı konuşmada, 'ferdi başvuru hakkının tanınmasından sonra, ülkemiz aleyhine pek çok başvuru yapılmış ve bu başvuruların çoğunun Türkiye aleyhine sonuçlanması nedeniyle milyarlarca Avro tazminat ödemek zorunda kalınmıştır' denilmektedir. Bireysel başvuruyu haklı gösterebilmek için, rakamın oldukça abartıldığı görülmektedir.Anayasa Mahkemesi de tazminata hükmedebileceğine göre devletin bu iştekazancı ne olacaktır? Bireysel başvuru konusunda öncülük eden Almanya'da yoğun dava akımını azaltabilmek için pek çok değişiklik yapılmıştır ve yapılmaktadır. Anayasa Mahkemesi tarafından bu olguların kamuoyuna açıklanmasına gerek görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle bireysel başvuru istemi, kabul edilebilir nitelikte değildir.''
'GEREKÇE YAZILMADAN KARARLARIN AÇIKLANMASI'
Anayasa'nın açık hükmüne rağmen iptal kararlarının gerekçesi yazılmadan ve yayınlanmadan açıklandığının ''açık bir vaka'' olduğunu ifade eden Arslan, ''Emredici hükme rağmen, kararları yazmayan mahkemenin bu hükmün kaldırılması halinde karar yazma süresini daha dauzatacağı açık ve kesin bir olgudur'' diye konuştu.Anayasa Mahkemesi tarafından önerilen taslakla, üyelerinin işlev ve konumlarına uygun bir mali statüye kavuşturulmasının önerildiğini söyleyen Arslan, sözlerini şöyle tamamladı:
''Anayasa'mızda yüksek mahkemelerin eşitliği ve denkliği gözetilerek düzenleme yapılmıştır. Yüksek hakimlerin tümünün mali statüsünün birlikte düzenlenmesi yargı birliği ve bütünlüğünün bir gereğidir. Mali yönden Anayasa mahkemesi üyelerine ayrıcalık yapılması, açıklanan ilkelerle bağdaştırılamaz.137 yıllık Yargıtay çınarının başkanı olmakla onur duyuyorum.Yeni adli yılın ülkemize ve tüm dünyaya barış ve adalet getirmesini diliyorum.''
Osman Arslan, sonradan eklediği 1 sayfa ile toplam 45 sayfa olan açılış konuşmasını, yaklaşık 2 saatte bitirdi.Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu, Başkanvekili Haşim Kılıç vebazı üyeler, konuşmasında Anayasa Mahkemesi'ne yönelik eleştirilerde bulunan Arslan'ı alkışlamadı.Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Arslan'ın konuşmasının ardından törenden ayrıldı.Daha sonra, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok konuştu.
|