| |
Küreselleşmenin yeni ideolojisi: Pan-hümanizm
Osmanlı mutfağının lezzetlerini her daim diri tutarak bizleri mutlu kılan Beyoğlu'nun girişindeki Hacıbaba Restoran'ın, yandaki kilisenin bahçesine bakan terasında ağustos sonunun kırık dökük güneş ışıkları altında bir arada olduğumuz dostlarımızdan biri, dünyada henüz embriyon halindeki yeni bir akımın varlığından söz etti: Pan-hümanizm...
Bizim coğrafyada "hümanizm" tehlikeli sayılır... Vaktiyle ANAP'lı Gökhan Maraş döneminde Kültür Bakanlığı'nın resmi dergisinde, o dönemin Arşivler Genel Müdürü'nün imzasını taşıyan ve "hümanizma Türk kültürünün düşmanıdır" diyen bir yazı okumuştum da şaşkına dönmüştüm... Zaten daha sonra Kültür Bakanı olan ve birlikte çalıştığımız Fikri Sağlar ile de tanışmam o yazı hakkında yazdığım eleştiriler vesilesiyle oldu. Bizde "pan-Türkizm ya da pan-turanizm" ya da "pan-İslamizm" daha geçerlidir... Halbuki şimdi dünya, ırkı ya da dini değil, bizzahiti "insanı" esas alan yeni bir anlayışa doğru yöneliyor.
Pan kelimesi Yunanca'dan geliyor... "Bütün" anlamını taşımakta... Hümanizm kelimesi ise Latince "insan doğası" anlamına gelen "humanitas"dan türemiş... Hümanizmin anlamı "insana ve insan değerlerine en büyük ağırlığı veren düşünsel yaklaşım"... Hümanizma, Rönesans'ın da temel düşünce akımı olmuş... İnsana, sadece insana önem veren, bireyi yücelten bir anlayış... Küreselleşmenin, bir ikinci Rönesans gibi "pan-hümanizm"i temel düşünce akımı olarak ele alması, bunun henüz dar bir çevrede de olsa telaffuz edilmesi, dini rehber alan Orta Çağ'ın da, ırkı yaşamın odağına koyan sanayidöneminin de, fikirsel planda iyice aşılmaya başladığını gösteriyor. Din ve ırk değil, birey... En yüce varlık olan insan...
Burjuva devrimi bir "ulusal pazara" ihtiyaç duydu... Bunun yaratılmasının yolu "ırka dayalı bir millet" anlayışının inşası idi... 19. yüzyılda aynı ırkı bir bütün olarak toparlama düşüncesi de bu nedenle kışkırtıldı.. Osmanlı'da "pan-Türkist" akımlara rastlanırken, diğer toplumlarda da aynı işaretler görülmekteydi... Örneğin, Slavlar da "pan-Slavist" bir birlik peşindeydiler... Orta Çağ geleneğine dayalı dinsel bakış ise, kurtuluşu aynı din etrafında buluşmada görüyordu... "Pan-İslamist" hareketler, ırka dayalı bir toplanmayı hem kavimci hem de dar olmakla eleştiriyordu... Ne var ki, burjuvazinin ekonomik üstünlüğü, "ulus-devlet" anlayışını daha etkin ve işlevsel bir hale getirdi...
"Sermayenin" değil "beyinsel yaratıcılığın" zenginliğin kaynağı olmaya başladığı yeni bir dünyada, toplumsal örgütlenme de, ona mıknatıslık edecek düşünce de değişiyor... Sanayi-sonrası yeni dönem, ırka dayalı "ulus-devleti" aşarak, insanların topluca aynı değerleri ve örgütlenme biçimini paylaşacakları küreselleşmenin dinamiklerini pekiştiriyor... Bunun yeni ideolojisi de belli ki "pan-hümanizm" olacak... Kısacası insan, insan, insan... İnsan-odaklı bir örgütlenme ve yönetim zihniyeti...
Biz sanayileşmesini tamamlayamamış bir tarım toplumuyuz. Ulus, devleti değil, askeri bir heyet devlet eliyle "ulusu" oluşturmuş... Rönesans'tan geçmediğimiz için eski Yunan kompleksi bize birçok hata yaptırtmış... İnsanlığın temel değerlerini tam içselleştirmemişiz... Üstelik bunları aşmaya yarayacak bir özeleştiriye de hiçbir zaman sıcak bakmamışız... O nedenle "insana en üst değeri veren" hümanizmayı değil, dini ve ırkı temel değer olarak almışız... Halbuki şimdi insan beyinsel yaratıcılığıyla "birey olarak" her türlü değerin önüne geçerek yüceliyor... Bir anlamda ikinci Rönesans... İkinci Rönesans'ın da temel düşüncesi bu kez "pan-hümanizm." İnsan yeniden doğuyor.
|