Yarış!
Türkiye ilk kez Formula yarışlarıyla tanıştı hafta sonunda. Daha doğrusu; hiç " merhaba "sı olmayanlar, İstanbul'da yapılması nedeniyle ilk kez " halvet " oldular, dünyanın bu en " havalı " yarışmasıyla. Yoksa; " otomobil dünyası "yla çoktandır ilgili olanların sayısı hiç de azımsanacak gibi değildi. Böylece; otomobil sporlarının; bizde de, tahminlerin ötesinde " meraklısı " olduğu ortaya çıkmış oldu. Son yıllarda televizyonlarda yayınlanan " otomobil sporları "nın; pahalı ve oldukça karmaşık bir alana ilgiyi yönlendirmiş olması kaçınılmazdı, ama bu ölçüde merak ve heyecan uyandıracağı beklenmiyordu doğrusu. Otomobil sporları Türkiye'nin " ata sporu " değildi belki. Ama, özellikle genç kuşaklar arasında uyandırdığı merakla, pek çok yarışma sporunun gördüğü ilgi ve reytingi geride bıraktığını söylemek hiç de yanlış olmaz. Aslında çok da olağan ve sağlıklı bir gelişme bu. Hayatın akışı " hız, dinamizm ve yüksek teknoloji " yönünde. Türkiye'yi doğrudan ve ulusal düzeyde ilgilendirmediği sürece ekranlarda yayınlanan " geleneksel sporlar "ın, uzun yıllardır " gençlerin reytingi "ni alamadığını bilmeyen yok. Üstelik sorun " fiziki " anlamda gençliği de ifade etmiyor yalnızca. " Beyinsel " gençliğin de yönü " hız, dinamizm ve yüksek teknoloji "ye dönük. Kabul etmek gerekiyor ki; heyecan verici olsa da " pahalı " bir spor otomobil sporları. Böyle bakıldığında, ilginin " ekonomik güç "le doğru orantılı olduğu da söylenecektir. Ekranlardaki izleme oranlarının profiliyle ilgili bilgiye sahip değiliz. Ancak, olayı canlı olarak izleme isteği gösterenlerin " belirli " bir ekonomik " statü "yü temsil ettiği çıplak gözle görülebildi. Ne var ki.. Dünya ölçeğinde bakıldığında, genel bir tespit değil bu. Otomobil sporları da, öteki pek çok spor dalı ya da yarışma gibi, seyirlik bir alan. Yani.. Herkesin bu yarışa ilgi göstermek için spor bir arabanın direksiyonuna geçmesi gerekmiyor. Herkesin Ferrari pilotu olması gerekmiyor yani. Hayal etmek yetiyor. Kendini onun yerine koymak ve rüzgarla yarışarak uçmak hayali uçuruyor gençleri. Ferrari'si olanlar parmakla sayılıdır yeryüzünde. Düşlerinde Ferrari uçuranlar milyonlarca. Bizim ilgilisine tanık olduklarımızın çoğunun hayalleri, saatte 300 " kırmızı kilometre "ydi.
Hız. Çağın sürükleyicisi bu kavram yalnızca. Yirmi birinci yüzyılın hızına ayak uyduramayanlar ve hızlarını hayatın dolambaçlı yollarına göre kontrol edemeyenler pist dışına çıkmaya mahkum olacaklar. Oluyorlar da zaten.
Hız!.. Arabaların tekerlekleri iki buçuk saniyede değişiyor! " Adamlar iki buçuk saniyede lastik değiştirdi, biz iki buçuk saatte evimize gelemedik! " demenin de çok gerçekçi bir hayıflanma olmadığını düşünüyoruz. İzlediğimiz pek çok uluslararası spor etkinliğinden sonra; uygar dünyanın sayılı kentlerinde, saatlerce yollarda kaldığımızı unutmuyoruz. Bir anda " yüz bin " kişinin yollara dökülmesine " derman " olmak zordur her yerde.. Bu da işin tuzu, biberi. Böyle büyük organizasyonlardan sonra, kırk yılda bir yaşanan tıkanıklıktan kimsenin şikayet ettiğini de görmedik gittiğimiz yerlerde. Mesele " Formula "dan eve geç kalmak değil. Bu sabah işe vaktinde varabildiniz mi? Kaç saatiniz yollarda geçti? Akşam kaç saatte eve gidebileceksiniz? Hızlı tren, hızlı tramvay ve hızlı metrolarınızın uzunluğu kaç kilometre? Ya demokrasi yolculuğunuzun " kaplumbağa hızı "na ne demeli? Çağın hızına ayak uyduramamanın, bize; kırk yılda bir değil, her gün ve her gün ödettiği bedelden haberdar mıyız? Formula yarışını kazananın yerinde olmak; dünyanın her yerinde, herkes için hayaldir. Kimse o kadar hızlı olamaz! Lakin... Hayaller, olabilir. Şimdi, hayallerin gazına basma zamanıdır!
|