Tabanı Erdoğan'a küsüyor mu?
Başbakan dün Baykal'dan gelen eleştirilere tepki gösterirken üst üste birkaç kere vurgu yapar gibi ' Kürt Sorunu' deyimini kullandı. Oysa ' açılım' süreci başlatarak Diyarbakır'a gittiğinde bu deyimi kullanırken hayli tereddüt etmiş, adeta ' Ben benimsemiyorum ama siz çok istiyorsanız hadi ismini Kürt Sorunu koyalım' demeye getirerek ilerisi için fiili ' ihtiyat payı' bırakmak istemişti. Başbakan bu ' kısmi onay' yüzünden kendi doğal tabanında bile tartışıldığı halde neden daha ileri geçtiğini göstermek ister gibi? Neden Baykal'a verdiği üçbeş kısa cümlelik cevapta üç-beş kere ' Kürt Sorunu' deyimini kullandı ve adeta bu tanımlamayı kökten benimsediği izlenimi verdi? Bu sürecin partisine siyaseten yararı olmadığı belliyken neden böyle bir ısrar sergiledi? Acaba Erdoğan bizim kanaatimizin aksine bu açılımın partisine ve ülkeye yarar getireceğini mi düşünüyor? Hesabı bir kere daha özetleyelim: Diyarbakır ziyareti sırasında girişimi, ' bölgede Erdoğan'a yönelik sevgiden yana yaşanan kaybı telafi çabası' saymıştım. Ayrıca siyasi erk olarak önemli bir ülke sorununa ' vaziyet etme' niyeti olarak da anlamlı bulunabileceğini kaydetmiştim. Asker ısrarla ' Güneydoğu Sorunu' derken Başbakan'ın ' Kürt Sorunu' deyimini biraz gönülsüzce de olsa kullanılmasını eleştirmiştim. Hatta ağır bir ifade ile meseleye ' Kürt Sorunu' diye tanım koyan herkesin bilinçli veya bilinçsiz biçimde 'Türkiye'yi ikinci bir ulusla paylaşma tasarısı'na hizmet ettiğini belirttim. Halen başbakanlık düzeyinde bu tanımlamayı ısrarla kullanmanın bölücülüğe verilmiş çok büyük taviz olduğu kanaatimi de koruyorum. Diyarbakır ziyaretinin arkasından Erdoğan'ın ' Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olma' durumunda kaldığını düşündürten izlenimler edindim. Nihayet, hükümete yakınlığı ile bilinen YeniŞafak gazetesinde yaşanan çalkantı, bu ziyaretin iktidar partisine verdiği zararı ölçmek bakımından en kestirme yöntem değeri kazandı. Açıkçası Erdoğan Dimyat'ta pirinç bulamadığı gibi kanaatimce evdeki bulgurdan da hayli kayba uğradı. Adalet ve Kalkınma Partisi'ne oy veren pek çok insan, Başbakan'ın Diyarbakır'daki konuşmasını doğru veya yanlış' bölücülere keyif bağışlamak' olarak değerlendirmişlerdir. Doğal tabanda oluşan soru işaretleri, zaten henüz partileşme yolunda mesafe alamayan ' Erdoğan Hareketi'nin geleceği için tehlike çanları niteliğinde. Belli ki, Erdoğan'ın danışmanları, günaşırı şehitlerin kaldırıldığı bir ortamda böyle bir girişimin aslında ' İsa'ya da, Musa'ya yaranamamak' gibi bir sonuç doğuracağını kestirememişlerdir. (Herkesin başına gelebilir!) Böylece Erdoğan ilk defa ' temelden yıpratıcı' bir sürece yakalanmıştır. ' Kürt Sorunu' deyimini kullanmakta ısrar ettiği sürece olacağı şu: Gizli veya açıktan bölücülük güdenler klasik ' memnunuz ama yetmez' tavrını sürdürecek, dış çevreler arada ' aferin' diyecek, Türkiye'nin ikinci bir ulusla paylaşılmasına bilinçli veya bilinçsiz biçimde çanak tutan aydınlar alkışlayacak ama bütün bunlar Erdoğan'a oy kaybettirecektir. Bölücülük konusunda öfkeli ve duyarlı olanlar ise, eğer Erdoğan'a oy vermişlerse şimdi tövbe etmeye başlamışlardır. Yarın amansız bir hasım gibi bu hareketin aleyhine propagandaya girişeceklerdir. Tabii ki Erdoğan'ın buradan dönmesi nazari bakımdan mümkündür ama pratikte hiç de kolay görünmemektedir. Muhtemeldir ki bu rüzgar onu ' Çankaya'ya çıkmaktan başka çare yok' diye düşünmeye kadar götürecek.
Biri gidiyor, öteki geliyor ama ' Türkiye'yi ikinci bir ulusla paylaştırma tasarısı' yürümeye devam ediyor. Küresel ve bölgesel senaryolarla kesin bağlantısı yüzünden ülkenin en önemli sorunu olarak gördüğüm bölücülük konusunda devlet birbirini destekleyen kısa, orta ve uzun vadeli çözüm planları ile ortaya çıkıp ' ben yeniden doğdum' diyene kadar Öcalan ülkenin güvenlik ve siyaset çarkını parmağında oynatmaya devam edecek.
|