| |
|
|
Gülse Birsel'e "Hoş geldin" diyorum..
GİYSİLER.
"Aramıza hoş geldin" demekte geciktiğim Gülse Birsel, dün kimin hangi işe ne tür bir giysiyle gitmesi gerektiğini pek hoş irdelemişti. - Çoğu şirkette, iş bir lacivert kruvaze takım elbiseye bakar! Ama mesela reklam şirketleri, kılık kıyafet ve tarzda, daha bir "yaratıcı beyin", daha bir "özgür ruh" emaresi ararlar. Bir "beyin fırtınası" falan olduğunda, sıradan bir "düz ofis" çalışanı gibi bön bön bakmasın! İyi kötü, ipe sapa gelmez de olsa bir şeyler söyleyiversin diye. Bütün bunlar tabii ki doğru gözlemler. Ama bir ön şart var giyside hata yapmamak için. O da, "Nereye, ne zaman gittiğinizi tam olarak bileceksiniz" şeklinde ifade edilebilir. Londra sosyetesine girmeye çalışan bir Türk'ün başına gelenleri anlatmışlardı. Sosyetenin kremasından bir Lord ve eşi, onu kıyafet balosu yapacakları malikânelerine davet etmişler. Bizimki Sezar kıyafetine girmiş. Çamaşırının üzerine beyaz bir çarşafı tunik gibi tek omuzdan bağlayıp dolamış. Başına da yaldızlanmış defne yaprağından çelenk koyup, malikâneye gitmiş. Kapıyı açan uşak onu salona götürmüş. Ev sahipleri ve konuklar normal günlük giysileri içindeymiş. Geç saate kadar oturmuşlar, Bizim Sezar'ı hiç yadırgamamışlar. Gece çıkarken bizimki uşağa "Kıyafet balosu yok muydu" demiş. Uşak gayet sakin "Sir, o dün akşamdı" diye cevap vermiş.
|