| |
|
|
Bodrum'da Zeki Müren Müzesi'ni gezerken...
Bodrum'a yüzmek, gezmek, eğlenmek için gelip de, müzeye gidilir mi? Dün kalktım, "Zeki Müren Müzesi"ne gittim. Müze yetkilileri ile konuşunca anladım ki, benim yaptığımı yapan pek çok kişi varmış. Zeki Müren Müzesi'ne her gün yüzlerce ziyaretçi geliyormuş. Nitekim ben gezerken müzenin odaları benim gibi ziyaretçilerle doluydu. Zeki Müren şimdi müze olan iki katlı bu evi 1977'de sosyolog Fatma Mansur'dan 1 milyon 200 bin liraya almış. 24 Eylül 1996'da, TRT İzmir stüdyolarında "Batmayan Güneş" adlı Zeki Müren Belgeseli'nin çekimleri sırasında vefat ettiği güne kadar, bu ev onun Bodrum'daki konutu olmuş. Şimdi müze haline dönüştürülen bu evde, Zeki Müren'in İstanbul'daki evinden getirilen eşyalar da var. Örneğin, onun sahne giysileri, el işlemeli pelerinleri, apartman topuklu lame çizmeleri, takıları, v.b. Bir başka odada Zeki Müren'in İstanbul'daki evinde kullandığı ses kayıt cihazları sergileniyor. Bunlar zamanında hepimizin evlerinde bulunan amatör teypler. Zeki Müren hakkında basında çıkan yazılar, onun bebekliğinden başlayarak çekilmiş fotoğrafları, yaptığı desen çalışmaları duvarlarda. Bahçede de Buick (Regal) marka hantal bir Amerikan arabası. Eğer Zeki Müren'i sanat yaşamı boyunca izlediyseniz ve benim gibi Türk müziği tutkunuysanız, bütün bu teşhir edilen eşyalar, size çok şey ifade eder. O, farklı giysileri ve topuklu çizmeleri ile, magazin basınında nice manşete konu olmuştu. Sahneye ilk kez frakla çıkan Münir Nureddin Selçuk'un anti teziydi sanki. Veya özel yaşamından zaman zaman kamuoyuna da yansıyan fırtınalı farklılıklar. Türk toplumu Zeki Müren'le, sanatçıların cinsel tercihlerine saygılı olmayı öğrenmedi mi? Ya besteleri? İçinizde "Koklamaya kıyamam / Benim güzel manolyam"ı duyunca katılıp, mırıldanmayan var mı? Ya filmleri? "Beklenen Şarkı"nın (1953) finalinde Zeki Müren radyo stüdyosunda konser verirken, gözleri buğulu Cahide Sonku hâlâ hayalinizde değil mi? Mırıldanalım mı Beklenen Şarkı'yı: "Gözlerinin içine başka hayal girmesin / Bana ait çizgiler dikkat et silinmesin / İstersen yum gözlerini, tıpkı düşünür gibi / Benden evvel başkası sakın seni görmesin / Benden evvel başkası seni görüp sevmesin" Açıkçası bu müzeyi bu noktaya kadar getiren ve yaşatan Kültür Bakanlığı yetkililerini kutlamak gerekiyor. Ama eksik olan bir şeyden de söz etmeliyiz. Bu müzede Zeki Müren'in sesi yok. En klasik bestelerden en yeni şarkılara kadar binlerce eseri yorumlayan, 200'e yakın kendi bestesi bulunan Zeki Müren'in sesi duyulmuyor bu müzede. Örneğin bir bilgisayar sistemine bağlı ve ziyaretçilerin kulaklıkla Zeki Müren'i dinleyebilecekleri Zeki Müren arşivi kurulabilse. Benim evimde bile Zeki Müren'in 1950'lerin başından beri söylediği şarkıların kayıtları var. Ama bu müzede Zeki Müren'in sesi yok. Onun sanat yaşamının başlangıcını tekrar hatırlayalım: 1931 yılı 6 Aralık tarihinde Bursa'da doğdu. Lise yıllarında ilk bestesi "Zehretme bana hayatı cananım" şarkısını yaptı. Bu şarkı İstanbul Radyosu'nda okunduğunda 17 yaşındaydı. 1 Ocak 1951'de aniden hastalanıp gelemeyen Perihan Altındağ Sözeri'nin yerine konser vermek için radyoya çağırılınca, bu 45 dakikalık konser Zeki Müren'in hayatının dönüm noktası oldu. Radyo evinin telefonlarını bu farklı sesin sahibini öğrenmeye çalışan insanların aramaları kilitledi. Akrostişle kendi adını yazdığı ilk şarkısını (Kürdilihicazkâr) mırıldanarak onu analım: "Zehretme bana hayatı cananım / Elemlerle doldu benim her anım / Kederinle yanıp sönse de canım / İnan ki ben sana yine hayranım"
|