| |
|
|
Lokomotif eşliğinde konser (!)
Gelişmiş ülkelerde kent merkezleri sanayiden arındırılıyor. Onun yerini hizmet, eğlence, turizm ve sanat sektörü alıyor. Biz ise "Haydarpaşa-Harem bölgesini çağdaşlaştıralım mı, yoksa olduğu gibi bırakalım mı" diye tartışıyoruz. Hala pislik içindeki otogarı, kentin göbeğine dek giren TIR'ları ve limandaki dev vinçleri savunanlar var! Halbuki yapmamız gereken, uygulamanın 'şeklini' konuşmak olmalı: Mesela bu bölgeye gökdelenler dikilmeli mi, dikilmemeli mi? Bu işin 'makro' boyutu. Gelin olaya bir de 'mikro' açıdan bakalım... Uluslararası İstanbul Caz Festivali kapsamında, perşembe gecesi Sepetçiler Kasrı'nda, Meksikalı şarkıcı Lhasa de Sela'nın konseri vardı. Kasrı şu sıralar Swissotel yönetiyor. Manzarası şahane olan bu mekan; düğün, nişan gibi çeşitli kutlamalar ve konserler için kullanılıyor. Lhasa hüzün ve mistisizm tonlu sesiyle şarkılarını söylemeye başlamıştı ki deniz tarafından gelen bir 'homurtu'yla irkildik. Bir arabalı vapur kasrın hemen önüne yanaştı. İçi yük vagonlarıyla doluydu. Önce önemsemedik... Derken bir dizel lokomotif geldi ve bir saat boyunca pata küte, dan dun sesleri çıkararak feribotu boşalttı. Ardından da yeni yük vagonlarını içeri soktu. Lhasa da durumun farkındaydı ve kendisine eşlik eden müzisyenleri tanıtırken, 'Vurmalı sazlarda: Tren!" diye espri yaptı. Yükleme bittikten sonra makinist 'düt' diye selam çakarak gitti! Feribot da Haydarpaşa'nın yolunu tuttu. Böyle anlattığıma bakmayın. Çok fazla rahatsız olmadık. Hatta... Doldur-boşalt işlemiyle, Lhasa'nın anlattığı aile öyküsü arasında bir uyum, bir paralellik dahi vardı: Lübnan kökenli büyük-büyük dedesi 12 yaşındayken Marsilya'ya gitmiş ve doklarda çalışmıştı. Evet, belki biz 'her şeye alışkın' Türkler olarak fazla rahatsızlık çekmedik... Yine de olacak iş mi?.. Para döküp uluslararası bir festival için dünyanın öbür ucundan sanatçı getiriyoruz ama konsere feribotlar, vagonlar, trenler eşlik ediyor! Özetle: Haydarpaşa-Harem hattı da, Galata rıhtımı da en kısa zamanda elden geçirilmeli. Bunu yapıp yapmayacağımızı değil, oralara 'nasıl' bir şekil vereceğimizi tartışalım.
|