| |
|
|
Disneyland bile orta yaş krizine girmiş...
Bundan 50 yıl önce, 17 Temmuz 1955'te ilk Disneyland açıldığı zaman, bu endüstri sonrası ekonominin bir dönüm noktası biçiminde kabul edilmişti. Kitlesel üretimde ilk dönem üreticilerin egemenliğini işaret ediyordu. Sanayici ne üretirse tüketici onu kabul etmeye hazırdı. Örneğin Henry Ford milyonlarca "T" model Ford'u ürettiği gibi, bu modeli hiç değiştirmeden yıllarca sattı. Bu araçların hepsinin rengi siyahtı. Tek özellikleri insanın ayağını yerden kesmeleri, tek üstünlükleri de ucuz olmalarıydı T modeli Ford'ların. Derken tüketicilerin egemen olduğu dönem geldi. Chevrolet'ler istenilen renkte üretiliyordu. Elektrikli cam sileceklerini, Motorola marka radyoların bulunduğu otomobiller izledi. Artık her marka tüketiciye çekici gelecek modeller üretiyor ve bu modeller de sık sık yenileniyordu. Tek amaç müşterinin beklentilerine uygun üretimi yapmaktı. Ve sonunda "Disneyland" girdi ekonomi dünyasına. Bırakın tüketicinin beklentisine uymayı, bu ürünü tüketici hayal bile edemezdi. Bir eğlence parkında ancak filmlerde görülen ortam içinde vakit geçirmek, hayali zorlayan bir üründü. Bu hafta ilk Disneyland'in 50'nci yılı kutlanırken, Associated Press'in konuyla ilgili haberine "Disneyland Orta Yaş Krizi Yaşıyor" diye başlık atılmıştı. Çünkü eski kuşak çocukların büyülendiği gösteriler, yeni kuşak çocuklar tarafından pasif bulunmaktaydı. Bilgisayar oyunları ile büyüyen çocuklar, Disneyland'daki gösterilere katılamadıkları ve sadece izledikleri için, parkları sıkıcı bulmaya başlamışlardı. Korku tünelleri, yeni kuşaklara korkutucu gelmiyordu artık. Sonuçta Disneyland, cep telefonlarını, video oyunlarını ve interaktif gösterileri devreye sokarak ayakta kalmaya çalışıyordu. Walt Disney'in 1955'te tüketicinin hayal bile edemeyeceği bir ürün olarak pazara sunduğu Disneyland, 2005'te tüketiciye sıkıcı gelmeye başlamıştı. Türk toplumu da hiç bitmeyecekmiş sanılan "Tek parti" döneminden sonra kendisine sunulan "Çok Partili Demokrasi"yi, hayal bile edilmesi zor bir nefes alma imkanı olarak görmemiş miydi? Böylece despotluk ve kapalı rejim sona erecek, herkes kanun önünde eşit olacaktı. Vatandaşın sorunlarını demokrasi sayesinde devlet de bilecek ve bunlara çözüm üretilecekti. Bugün 2005 yılında Türkiye elbet 1946'dan daha iyi ve ileri durumda. Ayrıca toplum demokrasiyi sıkıcı bulmuyor, eskisinden daha fazla seviyor. Ancak bu durum, Türk demokrasisinin de Disneyland gibi eskidiği gerçeğini gizleyemez. Demokrasinin ilk döneminde kurumların ve atanmışlarla seçilmişlerin birbirleri ile çelmeleşmeleri bir geçiş dönemi ve bir başlagıç için doğaldı. Hatta askeri darbeleri bile toplum doğal kabul etti bu ilk dönemde. Ama artık bu tür güç gösterileri sıkıcı geliyor. Mesela eğer YÖK, kendisinin statükonun bir kalesi olduğunu kanıtlamak için, seçilmişlerle kavgaya girip eğitim reformu girişimlerini engelliyorsa, milyonlarca gencin geleceğini karartan ilkel bir ideolojik modelin korunması için savaş verebiliyorsa, bu sıkıcı olmaya başlamıştır. Veya cumhurbaşkanlığını bazıları "4'üncü Kuvvet" şeklinde görüp, yasamanın her adımını vetolamayı alışkanlık haline getiriyorlarsa, bu sıkıcı olmaktadır. Disneyland'ın bile yaşlandığı bir dünyada Türkiye'deki demokratik rejimin ve devlet sisteminin aktörleri, içi geçmiş gerilimlerinin toplumu bıktırdığını bilmelidirler.
|