| |
Terörü kim kışkırtıyor?
AB ile yapılacak olan müzakerelerin tarihi yaklaştıkça sistematik bir şekilde şiddetini ve hızını artıran terör, can almaya ve yeniden çok ciddi bir sorun olmaya devam ediyor. Gazetelere yansıyan istihbarat raporlarının Kuzey Irak'taki Kandil Dağı'nı işaret etmesi, buradaki PKK kampından Türkiye'ye yeni sızmalar olduğunun belirtilmesi ve bunlara rağmen ABD'nin daha önceleri çok rahat yapılan " sınır ötesi " harekata izin vermeyeceğinin anlaşılması, durumu daha da vahimleştiriyor. Abdullah Öcalan'ı derdest edip Türkiye'ye veren ABD'nin şimdi sınır ötesi harekata engel olması, bölgedeki şartların değiştiğini de gösteriyor. 1 Mart Tezkeresi'ne " hayır " diyen Türkiye anlaşılan bölgedeki etkinliğini kaybetti. Irak Kürtleri ABD'nin yeni müttefiki oldu. ABD ordusu, Kuzey Irak'ta Kürtleri huzursuz edecek hiçbir girişime imza atmak istemiyor. ABD'nin PKK karşısındaki ataletini ve artan terörü, AK Parti iktidarına Amerika'dan gönderilen dolaylı bir mesaj olarak okuyanlar da var.
PKK terörü, ABD'nin farklılaşan politikası yanında AB süreci ile de çok yakından ilgili. AB herkesin ezberini bozdu. Türkiye'nin " demokratikleşme süreci ", Kürt sorununun rantını yemek isteyen Kürt ve Türk kesimindeki siyasal oburları rahatsız etti. Kürt sorunu üzerinden kendine gelecek inşa etmek isteyen Kürt siyasetçisinden bu işi " suç ekonomisinin " kirli bir şalı haline getiren etkin çevrelere kadar geniş bir kesim huzursuzlandı. Hükümet, AB sürecinde çok önemli adımlar attı ama sorunu tümüyle bitirecek ya da iyice önemsiz hale getirecek noktalara ulaşamadı. Uygulamalara titizlenmedi, AB sürecinin rahatlattığı havayı daha ileri bir çözüm aşamasına taşıyamadı. Tabii buna AB sürecine karşı olan başta PKK diğer Kürt çevreler de yardımcı oldu. Bir tek adam etrafında amigoluk yapmayı, Kürt kökenli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının temel hak ve özgürlüklerini AB standartlarında çözmeye yeğlediler. Türkiye'de AB üzerinden " değişim siyaseti ", siyaset kurumunun işine gelmiyor. Çünkü siyaset kurumunun amacı Türkiye'nin sorunlarını kökten çözmek değil bağcı dövmek. Düşünün ki, bu uğurda en radikal adımları atan AK Parti iktidarı bile yapısal reformları içeren sosyal sigortalar söz konusu olunca frene basabiliyor.
Tabii bir de terörün Türkiye sınırları içindeki daha karanlık ve karışık yanı var. Türkiye'nin AB üyeliğini iç ve dış karşıtları el ele terörü kışkırtmaya ve süreci baltalamaya çok yatkınlar. Dünyanın hiçbir yerinde örneğine rastlayamayacağımız haberleri Türkiye'de okumak mümkün. Dünkü Hürriyet gazetesinde bir haberdeki şu satırlara bir göz atın: "İmralı'da ömür boyu hapis cezasını çeken PKK'nın başı Abdullah Öcalan'ın avukatları aracılığıyla kaçırılan er Coşkun Kırandi'nin serbest bırakılmasını istediği öğrenildi. Ancak Öcalan'ın çarşamba günü verdiği bu mesajın örgüte henüz ulaşmadığı kaydedildi. Son dönemlerde Öcalan'ın örgüte yönelik mesajlarının doğru ulaştırılmadığını belirten bazı yetkililer 'Öcalan'ın söylemediği sözler, söylenmiş gibi gösteriliyor. Söylediği bazı şeyler ise örgüte ulaştırılmıyor ya da değiştirilerek gidiyor' dediler." Abdullah Öcalan nerede? Askeri bölge olan İmralı'da... Dünyanın neresinde askeri bir hapishanede ömür boyu hapse mahkum birinin talimatlar verdiği görülmüş? Bunda bir gariplik yok mu?
Terörü yeniden kimin kışkırttığı sorusu görüleceği gibi tek denklemli bir soru değil. Herkesin kendi hesabı var. Türkiye'deki AB düşmanlarının, AB'deki Türkiye düşmanlarıyla dayanışmasının ve ABD'nin değişen politikası nedeniyle içine girdiği ataletin ortaya çıkaracağı sonuç ise hepimize fatura edilecek. AB sürecinin " insan odaklı " standartlarına erişmede yolun tıkanması, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının daha da fakirleşip, özgürlüklerini biraz daha yitirmesine sebep olur. Günahsız insanların canını alan bu zalim süreçte, AB standartlarında bir demokratikleşmenin çözüm olacağını ısrarla söylemek ve ucuz siyasal hesaplara pabuç bırakmamak tek çare gibi görünüyor.
|