|
|
|
|
|
Mimar doğuyoruz
|
|
Uluslararası Mimarlar Odası'nın Kongresi'ne ilgi çok büyüktü. Dünyanın en ünlü mimarları İstanbul'da bugünü ve geleceği tartıştı
Her Türk mimar mı doğar?
Uluslararası Mimarlar Odası'nın Kongresi'ne ilgi çok büyüktü. Dünyanın en ünlü mimarları İstanbul'da bugünü ve geleceği tartıştı.
İstanbul, herhalde sakinlerinin çoğu haberdar dahi olmaksızın, çok önemli uluslararası bir toplantıya evsahipliği yaptı. UIA, Uluslararası Mimarlar Odası'nın 22. Kongresi, 03 ila 08 Temmuz 2005 arasında İstanbul'da gerçekleşti. Bu toplantının burada olabilmesi için nerede ise 10 yıl öncesinden bir çok kuruluş ama özellikle mimarlar seferber olmuşlardı. Kuvvetli rakip ülke/şehirler arasından Türkiye-İstanbul'un sıyrılıp kongreyi kapmasının da ilginç bir öyküsü var. O günlerde rakiplerimizin hemen tümü böyle bir toplantı için ne denli hazır olduklarını, düzenli ve organize şehirlerini anlatırken, İstanbul'un anlatabileceği slogan, "Gelin ve güzel ama karmaşık şehrimizi görün" yollu idi. Şurası kesin ki bu şehrin çok katmanlı terkibi ve davetkar havasının artık herkes üzerinde tesiri var. Nitekim, olağanüstü katılım da bunu doğruluyor.
HESAP SORAR GİBİ Uluslararası kongre boyunca şehir birbirinden çok farklı sergilere, etkinliklere de sahne oldu. Sıkışık bir programla mimarlar geçmiş, günümüz ve geleceğin problemlerini tartıştılar. Sosyal sorunlara çözüm aradılar. Bu arada mimarlık dünyasının en gözde uluslararası isimleri de kongre dolayısı ile İstanbul'da boy gösterdiler. Son 20 yıldır giderek yükselen bir eğilimle mimarlık, moda/turizm/gastronomi gibi sektörlerle iç içe bir alan oldu. Bugün özellikle Batı dünyasının, sinema artistleri kadar şöhrete kavuşturduğu mimarlar da var. İstanbul'a gelen çok şöhretli mimarların birbirlerinden oldukça farklı yön ve sorumluluklarda çalıştıklarını da kendi ağızlarından dinlemek mümkün oldu. Hem bütün dünyadan gelen mimarlar ve öğrenciler, hem de Türk katılımcılar için bir hafta içindeki böyle yüksek yoğunlukta bir enformasyon bombardımanı benzersiz bir anı olarak kalacak. Kongrenin açılış günü T.İ.M. tarafından verilen bir yemeği takiben Peter Eisenman ile başbaşa kaldık. Eisenman, Amerikan Mimarisi'nin düşünen, yazan simalarından. Uluslararası mimari elitin de en parlak isimlerinden. 1980'li yıllarda özellikle Fransız düşünürlerle geliştirmeye çalıştığı mimari dil ile ilgi çekmişti. Dolayısı ile böyle bir sima ile ufuk turu bir ayrıcalık. Daha ilk andan birbirimizi çok seviyoruz. Neden? Çünkü Eisenman, Galatasaray'lı. Üstelik son bir iki sezonu da soruşturmuyor. Daha ne olsun? "İstanbul'a nasıl bunu reva gördünüz", diyor Gökkafes'i göstererek. Ne sen sor, ne de biz anlatalım! Ama o soruyor, hem de hesap sorarcasına. Özetliyoruz. Anlamıyor!
HALKIMIZ UMURSAMAZ Uluslararası şöhretli isimlerin yaptığı sansasyonel yapıların tekrarının yaratabileceği tehlikeleri konuşuyoruz. Bu "Mimari Disneyland"lardan uzak durabilmeliyiz, diyor. İstanbul'a olan muhabbetini bir kez daha tekrarlıyor. Sadece o mu? Sofrada yanyana oturduğumuz Japon Mimarlar Odası Başkanı, Y. Ogura, "İstanbul büyüleyici, bir bahane olsa da arada bir gelebilsem", diyor. Bu, kongre katılanlarından en çok duyduğumuz şey. Peki ama biz İstanbullular'ın ah vah ettiğimiz bir dizi şey, onlar nezdinde ne için ve nasıl birdenbire talileşiveriyor? Bunu da anlamalıyız! Bir de halkımızın, mimariye, mimarlara olan umursamazlığını. Bütün bir toplumun, sanki onlar, bu meslek hiç yokmuş gibi yapmasını. Hatta çoğu zaman sadece onları mesul tutmasını. Öyle ya, madem ki şehirler bu hale geldi, Hürriyet gazetesinin kongrenin ilk gün spotu gibi: "Mimarlar Zindanda" Umarız bu çok başarılı UIA-Mimarlar Kongresi, 70 milyon nüfusumuzu, aydınları ve mimarları, mimari üzerinde düşünmeye davet etmiştir.
|
|
|
|
|
|
|
|
|