Gelip geçerken...
Kasvetli bir günün içinden küçük notlar. Yazı değil; mırıldanma belki.
Başbakanların şahsi dostlukları meselesinden ikrah getirdiğiniz oldu mu? Bu ülkeyi çok tuhaf hale getiren, kabileleştiren, muzlaştıran işgüzarlıklardan biridir ve duruma göre, "işgüzar" hafif kalıp "işbilir" demek gerekir. Hakikaten tuhaftır. Geçmişte de örnekleri olmuştu ama, bugün bir başbakanın Lübnan'da öldürülen eski başbakanın ailesiyle birkaç gün muhabbete girmesi... Derken, bir süre sonra, o ailenin Suudi bağlantılı şirketinin Türkiye'de "Telekom" ihalesini alması... Ortaklarının da, düğün dernek dostumuz, uçak verecek kadar kankamız İtalya başbakanının hep menfaatini kovaladığı İtalyan telekomcuları olması tuhaftır. Özelleştirme, değerini bulmuştur, bulmamıştır. Yerindedir, değildir. Ekonomik açıdan doğrudur, stratejik açıdan yanlıştır. Bunların hepsi şu yana... Bizatihi işin tuhaflığı, kurulan şahsi dostlukların "ekonomik, mali, ticari ilişkiler" le boyutlanmasındadır. Bütün bunların daha derin açıklamaları olmalı. Vicdanlar ikna olabilmeli, ki olamıyorsa, tuhaftır!
Mayını koyup treni devirdiğinizde... Öyle ya da böyle bu ülkede "demokratikleşme" güzergahını da mayınlamış, iyi kötü gitmekte olan, yığınla insanın omuzladığı katarı da devirmiş olursunuz. Trendeki beş demiryolcu güvenlik görevlisi, kimseye saldırmak için değil, bir şekilde onu koruyabilmek için oradaydı. Masumun cesedi üstünden masumiyet iddiasının hiçbir inandırıcılığı olmaz. Bu ülkede "Kürt sorunu" tartışılıyor, "yargısız infaz" da, demokratikleşmenin kağıt üstünde kalan yanları da, devletin direnci ile dışlamacı milliyetçilikler de. Bu ülkede bir çok kişi, rüzgara, fırtınaya karşı doğruyu, hakikati, insanlığı arayacak bir ortak vicdan oluşmasına uğraştı, uğraşıyor. Raylarda sadece mayın olmak isteyenlerle, mayınlarda sadece ölüm olmak isteyenlerle... Rayların üstünden vicdanı, aklı, insanlığı, kardeşliği, demokrasiyi, hukuku, gelişmeyi, hak ve özgürlükleri oraya, buraya taşımak isteyenler fikrini, bilincini ayrıştıracak. Başka yolu yok. Çünkü; ne taşırsa taşımış olsun bugüne kadar... O tren, yöresi de, rayı da ihmal edilen bu ülkenin içinde yine de "birleştiren" bir ortak nabız gibi atıp durur gidip gelirdi. Polisin vurduğu 12 yaşındaki çocuğa da ağlayan yüreğimiz... Mayınla ölüme uçan beş demiryolu görevlisiyle kanayan içimiz hep aynı.
Gerçek, gerçek üstüne biner; onu izler ve birbiriyle de itişebilir. İnsan, herhangi bir gerçeğin yüküyle bir başka gerçeği ezmemenin inceliğini gösterebildiği ölçüde insan olur. "Canlı bomba" nın bakanlığa girme çabası bir gerçek... Eli kelepçeliyken nasıl olup da kaçması ve sırtından vurulması bir gerçek. Siz, taraf olduğunuz duruma göre bu gerçeklerden birini öldürebilirsiniz ama siz de biraz ölürsünüz. "Canlı bomba"nın yandaşı, "nasıl öldürüldüğü" gerçeğine saplanıp onun "ne yapmak, kendisiyle birlikte neleri havaya uçurmak istediği" gerçeğini unutuyorsa... Biz, herhangi birimiz de, "canlı bomba vahameti" gerçeği yüzünden, eli kelepçeli birinin nasıl kaçtığı ve nasıl öldürüldüğü üstünde hiç durmuyorsak, hakikaten tuhaftır!
|