Hangi basın müşterisini aldatıyor?
Avrupa Komisyonu'nca açıklanan 'Türkiye ile Müzakere Çerçeve Belgesi' hakkında 'batıcı militan entelektüel' kadromuzun ve bu arada Gül'ün iyimserliği aslında yeni bir 'yerinde say, marş marş' komutuna 'emredersiniz' yankısı niteliği taşıyor. Zira bizim bakaya erat kadromuza inat pek çok Avrupa gazetesi sanki başka bir belgeyi yorumlar gibi tamamen farklı sonuçlar çıkartmış. Bu durumda dünkü Avrupa gazetelerinin sayfalarında yapacağımız kısa bir gezinti, kimin müşterisini aldattığına ilişkin sağlıklı bir kanaat oluşturacaktır Bakaya erat cephesine göre bu belge tam üyelik dışındaki önerilerin yolunu tıkıyor. Fakat Alman Die Welt söz konusu belgeyi tam üyelikten çok imtiyazlı ortaklık öneren bir metin olarak okumuş: -Belgenin daha ilk cümlesiyle bu süreçte başarı veya başarısızlığın tamamen Türkiye'nin sorumluluğunda olduğunu belirtmesi kazaen meydana gelmiş bir şey değildir. Aslında bu, imtiyazlı ortaklık yöntemine doğru giden bir yol. Şimdi bunu müzakere belgelerine de bir alternatif olarak yerleştirmek 25 üye ülkeye kaldı. Berliner Zeitung ise Türkiye'nin üyeliği konusunda var olan azıcık heyecanın son haftalarda tamamen buharlaştığını söylüyor. Avusturya'dan Die Presse Komisyon'un açıklamasını bir 'dil cambazlığı' olarak ifade ederek müstakbel bir ortağa böyle davranılamayacağını vurguluyor. İngiliz Times'a göre belgede birliğin Türkiye'yi sindirebilme kapasitesinden söz edilmesi, Türklerin önüne konulan 'yeni bir engel' anlamına geliyor. Türkiye'nin üyeliği konusunda olumlu tutumu bilinen Financial Times, açıklanan 'Çerçeve Belgesi'nin iyi niyet içermediğini ortaya koyuyor: -Türkiye, şimdiye kadar birliğe katılmak için bir adaya koşulan en ağır şartlarla yüzleşecek. Bu belge hükümetlere sunulduğu zaman üzerinde daha da olumsuz değişiklikler yapılabilecek Bu meselede en gerçekçi yorumlardan birine imza atan Financial Times yazarı Quentin Peel açılan kartların Türkiye'nin aleyhinde olduğunu vurguluyor: -Zavallı Türkiye... Bekleme odasında 42 yıl geçirdikten sonra, müzakerelere başlamak için herhalde daha kötü bir zaman olamazdı. Dün büyük eziyetler sonunda, süreçte bir ufak adım daha atıldı. Fakat ortam düşünülürse artık çerçeve belgesinin onay almasına bile kesin gözüyle bakılamayabilir. İlk defa bir aday ile müzakereler kasten yerleştirilmiş olan bir açık uçluluk ifadesi eşliğinde başlıyor Müzakereler ilerledikçe Türkiye'nin milli haysiyetini kırıcı algılanacak durumlar artacak. Kıbrıs hassas bir konu, orada askeri durdukça Türkiye'nin birliğe girmesi düşünülemez. Çekilme ise milli bir yenilgi olarak görülür. Bir diğer tehlikeli talep Türkiye'nin Ermenistan sınırını açması ve 1915'teki olaylarla ilgili suçlamaları objektif biçimde araştırması olacak. Avrupalı liderler gerçekten Türkiye'nin üyeliği konusunda samimiyse, sokağa çıkıp bu fikri seçmenlerine de satmalılar. Uzatmaya gerek yok. Avrupa basını çoğunlukla kesin bir olumsuzluk beyan ediyor. Geri kalanı da Türkiye'ye adil davranılmadığını ve sadece küçük bir umut verildiğini vurguluyor. Bir üçüncü yaklaşım yok! Bizimkiler gibi Türkiye için 'Müzakere Çerçeve Belgesi' hakkında olumlu beyanda bulunan bir tek gazeteye rastlanmış değil.
İlginç olan şu ki, batıcı militan entelektüel kadromuz Avrupa basını ile ters düşerken beri yakadakiler aynı görüşte birleşiyor. Bu cilve kafa karıştırmıyor mu? Her durumda Türkiye'nin tam üyelik hedefinin gerçekleşeceğine bel bağlamak isteyen yorumcularımızın Avrupa basını ile böylesine zıt görüşte olması bir hesaplaşma gerektirmiyor mu? Aynı şekilde Brüksel'in Türkiye'ye yönelik genel tutumunu eleştirenlerimizin tezlerini kanıtlamak için Avrupa basınının gerçekçi beyanlarından yararlanması da bir sorgulama dayatmıyor mu? Meselenin püf noktası şu soruda: Minicik bir umut kıvılcımından yola çıkarak Türkiye'nin AB ile 3 Ekim'de anlamlı bir müzakereye oturacağını savunup duran bakaya erat bu 'Çerçeve Belgesi' ile haykırılan 'yerinde say marş marş' komutunu neden ballandıra ballandıra yankılandırır? Kıbrıs Rum Devleti'nin resmen tanınması, 'Ekümenik Patrik' yargısının benimsenmesi, herhangi bir İslami akıma asla tanınamayacak bir hak olarak Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması, Ermenistan'la ilgili Batı dayatmalarının sineye çekilmesi için mi? Bu bakaya erat neden kraldan daha kralcıdır?
|