Kanserli hafıza
Biz... Çocuk ölümlerle, genç ölümlerle bile, yani o vesileyle dahi dönüp halimize bakmayı beceremiyorsak... Çok çok ölelim e mi. Unutkan, arşivsiz hafızamız... Hafızasız kafamız... Kafasız gidişatımızla çok çok ölelim ve çok çok ağlayıp hemen göz yaşlarımızı silelim ki yeniden ölelim, olur mu. Ölenlerin neden öyle ölüp durduklarını, yıllar öncesinin sinsi sızıntılarının o günün çocuk, genç bedenlerinde nasıl ölüm tuzağı kurduklarını... Yahu, gerçek neyse, hakikat kimdeyse neden sustuklarını merak etmeden öylece ölelim. Binlerce kişi Kazım Koyuncu'yu uğurlarken... Hopa'da mesela, Trabzon'da, Rize'de, Giresun, Samsun, Artvin'de... Uğurlayan ve uğurlayamayanlardan kaçının daha bedeninden"Çernobil"e yakalanmış olduğunu nereden bilelim. Saymayalım, çetele tutmayalım. Araştırma yapmayalım. Panik olmasın. Nanik olsun.
Var mı sahiden elimizde bir istatistik? Devletin öyle bir titizliği, öyle bir şefkati var mı? Karadeniz'in ne kadarı, deniz, hava, balık, bitki ama ille de insan insan ne kadarı "kanserli"dir ve kanserli olacak, kanserli ölecektir; var mı? Çernobil'in hemen sonrasında, çay içen bakandan... Araştırmaları, yayınları, gerçekleri engelleyenlere kadar, "kanserli vicdan" var mıdır acaba? Millet, ey halk... O kadar çok yalan söylendi ki size, bize... Yalanlarla kanser oldu tüm hücreleriniz ve gıkımız çıkmadı. Yüzde 90 oylarla bir de Çernobil dönemi cumhurbaşkanı yaptığınız darbe paşası şimdi size durmadan "Uzun yaşamanın sırlarını anlatıyor", gazeteler filan bunu tefrika ediyor ya... Biraz kafamız olsaydı sahiden, biraz hafızamız hakikaten, biraz arşivimiz gerçekten... İsyan ederdik, patlardık. Uzun yaşayamamış, çünkü kendi radyasyon yükü yetmemiş gibi yıllar boyunca Tuna'nın taşıyıp durduklarını da yutmuş Karadenizliler adına bir fırtına gibi patlardık. Merak ederdik hiç olmazsa; misal ODTÜ'lü bilim adamlarının raporu nasıl engellenmiş, nasıl sansürlenmiş. Ölçümler neden gizlenmiş; rüzgarın yönü kimler tarafından gizlenmiş, saptırılmış.
Hiç bi .ok yapmadık. Medyada şöyle bir rüzgar, sonra modası geçiyor. Eğlenmek, uyuşmak, sıvışmak üstüne kurulu gündelik hayatımızda bu meraka, bu hesap sormaya yer yok. Oysa vatandaşlık hakkınız var. Oysa kanserli hakkınız var. Oysa kanserliyi sigortalamaktan kaçınan yamyam özel sigortacılık anlayışına, kanserliden kurtulmaya adanmış iş ortamlarına, kanser ilaçlarının Anayasa'daki "sosyal devlet" ilkesini durmadan ihlal eden anormal maliyetine karşı topyekun savaş açma hakkınız var. Ama siz, biz... Kendini unutan, birbirini umursamayan, hakikatle ilgilenmeyen, ölümlerin ardını dahi merak etmeyen, hesap sorma hukukuyla ilgilenmeyen, malmülkmiras kadar olsun çocuklarının bedeninin içine sızan ölümleri düşünmeyen bir kültürün içinde yuvarlanıp ölüyoruz işte. Öncelikle vicdanımız ve hafızamız kansere tutuşturuldu ki... Ne sorgulayabilsin, ne infial edebilsin, ne hesap sorabilsin, ne kahrolsun ve ne de kahretsin!
|