Türkiye'nin 2000 sonu ve Şubat 2001'de yaşadığı iki büyük finansal kriz sonrasında 57.EcevitHükümeti, IMF ile birlikte hazırladığı çok ciddi bir istikrar programını uygulamaya başladı. 2002 seçimlerinden AKParti'nin tek başına çoğunlukla iktidar olması da böyle bir istkrar programının uygulanmasını kolaylaştırdı. Bu ekonomik program mali bütçe displininin sağlanmasını ve bir dizi yapısal reformun hayata geçirilmesini öngörüyordu. Bütçenin GSMH'nin % 6.5'i kadar faiz dışı fazla vermesi ve bankacılık alanında zayıf mali bünyeli bankaların kapatılması bu programın en önemli unsurları oldu. 17Aralık2004'teHükümet,siviltoplumörgütleriveBaşbakanTayyipErdoğan'ınçabalarıylaTürkiye'ninAB'denüyelikmüzakerelerinebaşlamakiçinrandevualması,finansalaçıdanTürkiye'yeyenibirkapıaçtı . AB ile üyelik müzakerelerine başlayan ülkelerde yaşanan "yakınlaşma" süreci, Türkiye'nin 3 Ekim 2005'e randevu almasıyla başlamış oldu. Türkiye'den önce Birliğe üye olan ülkelerde makroekonomik göstergelerin Birlik üyesi ülkelerin seviyelerine doğru hareket etmesi manasında kullanılan "yakınlaşma" bizim açımızdan da başta enflasyon ve faiz hadleri olmak üzere bir dizi finansal ve makro büyüklüklerimizin AB rakamlarına yaklaşması manasını taşımaktadır. Geçtiğimiz son iki yılda enflasyon ve faiz konusunda elde ettiğimiz büyük başarının arkasında AB ile yakınlaşma ve IMF ile oldukça başarılı bir şekilde yürüttüğümüz istikrar programı yatmaktadır. Dünyadakilikiditebolluğuvefaizseviyesinindüşükolmasıriskalmaiştahınıartırmışböylecegelişmekteolanekonomileredolayısıylaülkemizeyabancısermayegirişinihızlandırmıştır . Uygulanan serbest kur politikası AB süreci ile birleştiğinde ülkemize yatırım amacıyla gelen yabancı sermaye (daha çok portföy yatırımı), TL'nin değerlenmesini sağlamış, değerlenen TL ise dezenflasyon sürecine katkıda bulunmuştur. Düşen enflasyon ortamında ise hazine bonosu yatırımları çok cazip hale gelmiştir. Bu döngü ise Türkiye için bugünkü olumlu tablonun oluşmasını sağlamıştır. Ancak bugün gelinen noktada Avrupa Birliği'nin iki büyük ülkesi Almanya ve Fransa'da Türkiye'nin üyeliğine soğuk bakan siyasal partiler iktidarın çok büyük adayı konumuna gelmişlerdir. AlmanyaMerkel'in,Fransa'daSarkozy'niniktidaragelmesi3Ekim'densonrakisüreçteTürkiye'ninişinizorlaştıracaktır. ABDMerkezBankasıFed'infaizartırımsürecinedevametmesi,bugünolmasabileönümüzdekidönemdeülkemizegelecekyabancısermayemaliyetininartmasınanedenolabilecekveyanetsermayegirişleriniazaltabilecektir. Ülke içinde ise artan tüketici kredileri halkın büyük bir kısmında "faizhadlerininnormalseviyelereindiği" ve bu seviyeden kredi kullanılarak harcama yapılabileceği kanaatini uyandırmıştır. Tüketicikredifaizleriningiderekdüşmesi,beraberindebirtüketimçılgınlığınıgetirebilir.Budurumenflasyonutekraryukarıyönedoğruçekebilir. Ayrıca son açıklanan enflasyon verileri giyim ve hizmet sektöründe enflasyon oranının artış trendine girebileceği sinyalini vermektedir (Son iki ayda giyim sektöründe enflasyon %18 olmuştur). Yıllık enflasyon TÜFE'de % 8.70, ÜFE'de 5.59 seviyesine gerilemiştir. Merkez Bankası anketleri ise yıl sonu TÜFE beklentisinin resmi hedef olan % 8'in altında olduğunu göstermektedir. Hazine bonosu faizleri ise % 16 seviyesine gerilemiştir. Son üç yıldır değerlenen TL'nin, Euro/dolar paritesi düşme trendi içindeyken dah fazla değerlenmesi beklenmemelidir .Siyasalveekonomikaçıdangeldiğimiznoktaişlerinbundansonrabugünekadarolduğundandahazorolacağınısöylemektedir.Dünyadarisktenkaçmavefaizarttırımsüreçlerininbaşlaması,AB'dençatlakseslerinyükselmesibizlerinevödevimiziçokdahaiyiyapmamızıgerektirmektedir.