Yeterli rezerv biriktirmek
Merkez Bankası'nın 3 Haziran 2005 tarihi itibariyle döviz rezervi 37,1 milyar dolar. Bu miktarın yeterli olup olmadığı konusunu, rezerv tutma amacındaki değişimler ile birlikte ele almak gerekiyor. Asya krizi, uluslararası döviz rezervleri ile ilgili bir dönüm noktasıdır. 1997 yılı sonlarında patlayan Asya krizi, düşük düzeyde rezervleri olan bazı ülkeleri sarstı. Krizden önce, bir ülkenin optimum rezerv miktarı için dış ekonomik ilişkileri ile bağ kuruluyordu. O ülkenin ithalatı, dış borçlarının düzeyi ve vadesi, tutulması gerekli miktar konusunda bilgi veriyordu. Genelde, üç aylık ithalatını karşılayacak ve kısa vadeli dış borçlarına eşit miktardaki döviz yeterli sayılıyordu.
Amaç değişti Asya krizi bu inanışı değiştirdi. Yüksek döviz rezervi olan ülkeler, krizi daha az hasarla atlattılar. Bunun sonucu rezerv tutma amacı, ithalat ve dış borçlar noktasından, ülkeyi finansal krizlerden ve döviz şoklarından koruma şekline dönüştü. Bir ülkenin merkez bankası ne derece yüksek rezerve sahip olunursa, dış ve iç şoklardan o derecede iyi korunabileceğine inanılmaya başlandı. Geçen 5-6 yılda Japonya'nın 842 milyar dolar, Çin'in 650 milyar dolar, Rusya'nın 144 milyar dolar rezervi oluştu. Genelde, bize benzer ülkeler 100 milyar dolarlık çizgiyi hedef aldılar . Bu miktarı, ithalat ve dış borçlardan daha çok, iç ve dış piyasalara güven verme noktasından hareketle benimsediler. Rezervi 100 milyar doları aşan ülkelerin, krizleri önleme ve mücadele etme konularında daha güçlü olduklarına inandılar. Bu görüşlere ben de katılıyorum. Türkiye'nin de bu düzeyde döviz rezervine sahip olmasının önemli bir güven noktası teşkil edeceği görüşündeyim. Ancak, rezerv biriktirmenin ne kadar güç olduğunu da bilenlerdenim.
Rezervlerin maliyeti Rezerv biriktirmenin güçlüğü yanında bir de maliyet unsuru var. Merkez bankaları döviz satın alırken, parasını öderler. Yani para basarlar. Dolayısıyla ekonomide likidite fazlası oluşur . Bu likidite fazlası tekrar geri çekilmez ise, para arzı ya da başka kanallarla ekonomide olumsuz etkiler yaratır. Bu nedenle merkez bankalarının bu fazla likiditeyi faiz ödeyerek çekmesi, diğer bir tanımıyla sterilize etmesi şarttır . Sterilizasyon ise bir maliyet unsurudur. Geri çekilen para için ödenen faiz, rezervlerin yatırıldığı yatırım araçlarının getirisinden fazla ise, merkez bankasının zararı oluşur . Zarar da sonunda Hazine tarafından ödenir. Önemli miktarda rezerv biriktiren Çin ve Japonya bu konuda şanslı ülkeler. Son yıllarda yüzde 1 ile 3 arasında değişen iç faiz oranları, uluslararası yatırım araçlarının yüzde 4-5 oranındaki faizlerine kıyasla düşük kaldı. Çin'in parasının değer yitirmesi ve Japon Yeni'nin sabit kalmasının da etkisiyle, bu işlemlerden bir de kâr elde ettiler. Türkiye'de ise durum böyle değil . Dolayısıyla, rezerv biriktirmek için çıkan paranın geri çekilme maliyetini Merkez Bankası'nın mı, yoksa Hazine'nin mi üstleneceği önemli bir konu. Bu iki kurum arasında işbirliğini, daha değişik boyutlara taşımak ve bu işin sorumluluğunu üstlenecek kişileri bulmak işin en hassas yanını oluşturuyor. Yarın devam edeceğim.
|