Mumcu'nun iddialı deneyi
Yüz yıldır siyaset sahnemizde partiler doğuyor ve ortalama insan ömrünün yarısını dahi dolduramadan ölüyorlar. İttihat Terakki'den Demokrat Parti'ye, bu gidişin bir tek istisnası olarak CHP kuralı bozmaya yetmiyor. Kaldı ki onun da nasıl yaşadığı veya ne kadar yaşadığı ayrı muamma. Partilerimizin iz bırakanları da en çok üst üste iki genel seçim kazanıyor ama üçüncüsünü kaybettikten sonra bir daha sandıktan çıkmayı beceremiyor, küçülüyor, büzülüyor, kayboluyor. Yenilgiden sonra ayağa kalkan lider var ama parti yok. Ölü doğup yarımumya halinde bir süre yaşatılanları da sayarsak siyaset sahnemizin en geniş alanı partiler mezarlığıdır. Bunca bol ibrete rağmen şimdiye kadar hiçbir lider partisini kurumlaştırabilmiş değil. Ne Menderes, ne Demirel, ne Özal. Şimdi de Erdoğan'ın partisinde kurumlaşma emaresi göremiyoruz. Aksine; Adalet ve Kalkınma Partisi kuruluş aşamasındaki dört ayaktan üçünü oluşturan Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Abdüllatif Şener'e karşı Recep Tayip Erdoğan'ın 'mutlakiyetçi genleşme' stratejisi partileşmeyi imkansızlaştırıyor. Tavizsiz 'tek adam' zihniyeti, 'yok adam' aşamasına sürüklenişi zorunlu hale getiriyor. Çöküş sürecine girdikten sonra tekrar canlandırılmak istenip de ayağa kalkan bir tek örnek henüz yok. Ne Demokrat Parti ihya edilebildi, ne Adalet Partisi, ne de tam anlamıyla CHP. Bu istatistik ortada iken Erkan Mumcu, ölüm döşeğindeki bir partiyi ayağa kaldırma umuduyla harekete geçmiş bulunuyor. Elbette istatistik her şey değil. Hele kendinde harcıalem başarılardan fazlasına yetecek enerjinin var olduğuna inananlar için olumsuz istatistik 'çok şey' bile sayılmaz. Siyaset, yüreğinde 'kimsenin yapamadığını yapma' aşk ve azmi, beyninde de buna yönelik fikir ve tasarılar bulunan kişiye herkesten fazla yakışır. Partiler mezarlığımızın müstesna bir köşesine doğru yol almaya başlamış ANAP'ın adını Anavatan yapmakla işe koyulan ve iddialı değişikliklere hazırlanan Erkan Mumcu bu tabutu geri çevirebilecek mi? Yoksa kendisi çok genç yaşta bu tabuttaki siyasi mevtaya mı dönüşecek? Deneyin başlangıç aşamasındaki fikri hesaplaşmaların düzeyini sorgulayan biri olarak şahsen Mumcu'nun girişimini izlenmeye ve tartışılmaya değer buluyorum. Önceki gün Sabah'ta gerçekleşen sohbetin sonunda Mumcu'nun deneyi ile ilgili bu izlenimde yalnız olmadığımı da gördüm. Delikanlılık günlerinden beri dinamik beynine ve heyecanına tanık olduğum bu taze lider, partiler tarihimiz açısından bir ilki üretmeye aday. Çok zor olmakla beraber Anavatan ölüm döşeğinden kalkabilir, kurumlaşmış, kalıcı bir partiye dönüşebilir. Ancak bunun gerçekleşmesi için Mumcu'nun Özal'ınkinden daha 'harika' bir takıma ihtiyacı var. Mumcu böyle bir kadro kurabilir mi? Kesin olan şu ki, Türkiye'nin kadın ve gençlik varlığını, şimdiye kadarki liderlerin yaptığı gibi süs unsuru olarak değil de, siyasetin asıl bakir kaynağı şeklinde değerlendirebilirse Mumcu hem mükemmel bir takım, hem de benzersiz bir teşkilat kurabilir. Mumcu bu yönde kararlılık ifade ederken özellikle ülkenin muazzam kadın varlığını siyasete katmada zorlandığını da saklamıyor. Türkiye'de siyasetin zemini ve tarzı, ancak tek adam ilkelliğini aşan ve tavizsiz biçimde takım oyununda direnen bir yönetim anlayışı ile A'dan Z'ye değiştirilebilir. Mumcu bunu va'dediyor. Ne var ki böylesi köklü bir değişimi, daha doğrusu gerçek bir siyaset devrimini başkaları da vaat buyurmuş ama hemen tamamı ilk fırsatta parti içinde 'tek adam' düzenini oturtmuş, hareketi kendi benliğine düğümleyerek kurumlaşma ihtimalini sıfırlamıştır. Mumcu'nun da böyle olmayacağına ilişkin garanti nerede? Henüz böyle bir garanti yok. Yalnız, partinin yeni amaç maddesinin metni hatırı sayılır bir ön güvence olabilir. Şimdiye kadar hiçbir partimizde görmediğimiz fikri çap ve derinlik arz eden bu çerçeve, Türkiye'nin şartlarını kuşatıcı bir rehber metin olmasına rağmen henüz bir liderin taahhüdünden ibarettir. Önceki liderlerin daha yüzeysel de olsabenzeri taahhütlerini almış ve aldatılmış gençlerin ve kadınların Mumcu'nun bu iddialı deneyine ne kadar güveneceklerini göreceğiz. Hazret-i Mevlana'nın 'bugün Ahmet benim, ama dünkü Ahmet değil' deyişini hatırlatırcasına Mumcu 'bugün Özal benim ama dünkü Özal değil' demeye getiriyor ve ANAP'ı yeniden yapılandırırken köklü bir değişim gerçekleştireceğini vurguluyor. Bu taahhüdün farklı ve nitelikli olduğunu kabul ediyorum. Fakat bu henüz sadece bir taahhüttür. Dilerim tahakkuk eder.
|