|
|
|
|
|
|
İleride tüm parodilerim Charlie Chaplin filmi kadar değerlenecek
Usta tiyatrocu Levent Kırca, 100 kişilik profesyonel oyuncu kadrosuyla iddialı geliyor. 17 Haziran'da My Showland'de 'Ateşin Düştüğü Yer' adlı müzikal, gerçekçi bir Türkiye panoramasını gözler önüne serecek. Tekrarlarıyla bile izlenme rekorları kıran 'Olacak O Kadar'ın mimarı Kırca, ileride parodilerinin Charlie Chaplin klasikleri gibi değer kazanacağını söylüyor.
Aç gözünü seyret tekrarı yok bunun / İşimiz muhabbet efkarı yok bunun / Arada bir dilimiz sürçerse af ola / Susmasını biliriz de kemiği yok bunun / Olacak, olacak, olacak o kadar... Grup Gündoğarken'e ait olan bu şarkıyı kim nerede duysa, tam 19 yıldan bu yana ekranlarda yayınlanan, bugüne dek 700 bölüm çekilen ve tekrarlarıyla birlikte yaklaşık 1900 kez yayınlanan 'Olacak O Kadar' gelir akla. Ve tabii ki yılların tiyatrocusu Levent Kırca ile Oya Başar... 19 yıldır ekranda olması ve dünyada başka hiçbir programın bu kadar çok yayınlanmaması, Olacak O Kadar'ı Guinnes Rekorlar Kitabı'nın kapısını çalmaya kadar götürmüş. Levent Kırca, hâlâ en çok izlenen programlar arasında ilk 5'in içinde olduklarını belirtirken, kendisine ve ekibine bu başarıyı getiren asıl nedenin sosyal-mizah anlayışlarından kaynaklandığını söylüyor. 'Komedyen olarak anılmak bana onur verir' diyen usta tiyatrocu, çalışma arkadaşları ile birlikte şimdi çok farklı bir heyecan yaşıyor. 'Ateşin Düştüğü Yer' adlı müzikalle seyircisiyle tekrar buluşmaya hazırlanan Kırca'ya devlet ve şehir tiyatrolarının genç ve yetenekli sanatçılarından 46 oyuncu eşlik edecek. 'Broadway müzikallerini aratmayacak' iddiasındaki müzikli oyun, her zamanki Levent Kırca bakış açısı doğrultusunda seyircisiyle buluşacak. Oyun, bir demiryolu memuru olan Ruhi Bey'in, çocuklarının beklentileri nedeniyle İstanbul'a gitmesi ve burada zorlu maceralarla yüzyüze gelmesini ele alıyor. Kırca, öğrenci, sakat ve emeklilerin 10 YTL bedelle izleyebileceği oyunun en önemli özelliğinin, tüm karakterlerin bakış açılarını açıkça ortaya koyması olduğunu söylüyor...
KOMEDYEN OLMAK BİR ONURDUR * Levent Kırca'yı insanlar komedyen olarak görüyor. Taklitler yapan 'komik adam' olmak sizin mesleki olarak istediğiniz bir şey miydi ki 19 yıldan bu yana 'Olacak O Kadar' ile varsınız? Oyuncular ikiye ayrılır, trajedi oynayanlar, bir de komedi oynayanlar. Ben tiyatroda komedi oynayan bir sanatçıyım. Ve bu benim için bir onurdur. Çünkü komediyi oynamak dünyanın her yerinde trajediyi oynamaktan daha zordur. İyi bir komedyen bir trajik sahneyi çok güzel oynayabilir ama bir trajedi aktörü komediyi hiç oynayamayabilir. Onun için komedyenlik daha çok zeka gerektiren, daha çok yumuşaklık, esneklik gerektiren bir şeydir. Bir komedyen olmaktan ve öyle anılmaktan onur duyarım. Ama ben hayatı komedi, dram diye birbirinden ayırmıyorum, ikisini içiçe görüyorum. Kaldı ki, Olacak O Kadar'da da böyledir.
* Olacak O Kadar bugüne kadar 700 bölüm çekildi. Ve tekrarlarıyla birlikte yaklaşık 1900 kez yayınlandı. Bu kadar çok tekrarı olan bir program özelliğini yitirmiyor mu? Bir hikaye anlatırsanız sonu olmak zorundadır. Ama bu tip sosyal içerikli bir program, sosyal tabana yaslandığı için ve halkın problemlerini baz aldığı için daha uzun ömürlü olmak zorunda. Çünkü bizim gibi bir ülkede sorunların sonu yok, mevcut sorunlarda hiçbir değişme yok, benim annemin çocukluğundaki sorunlar bugün de var, benim torunuma da miras olarak kalacak.
* Bu yaşananlardan mizahi bir bakış açısı yakalamak cesaret ister olsa gerek... Öyle tabii. Herkes bir Aziz Nesin, bir Nazım Hikmet olamaz. Nazım Hikmet'in de şiirlerinin altyapısında sosyal bir içerik vardır. Onun için Nazım Hikmet dünya çapındadır, onun için bir Türk en büyük şair olarak Nazım Hikmet'i kabul eder, bir Yves Montand da Nazım Hikmet'in sözlerinden şarkı yapar. Nazım Hikmet olmayı, Aziz Nesin olmayı seçmek diye bir şey var.
BEN ÇOK GAYRET ETTİM * Ama bu isimler düşünceleri yüzünden dışlanan isimlerdi. Sosyal içerikli konulara değinmek dışlanmayı getiriyorsa size nasıl oldu da sadece gülmekle kaldılar? Bunun sıkıntısını biz de çektik ama bu artık nihayet benim kuşağıma gelindiğinde, benim de mücadelem ve gayretimle kabul gördük. Devleti eleştirmek, devletin kurumlarını eleştirmek, bürokrasiyi eleştirmek, polisi, askeri eleştirmek, pahalılığı eleştirmek, tek kanallı televizyonken mümkün değildi. Ama ben gene bunları yapıyordum. Çünkü benim anladığım mizah buydu. Nasrettin Hoca ülkesi burası. Nasrettin Hoca tamamen halkın bağrından çıkmış, belki de çıkmamış, belki böyle bir kimse yok ama tamamen halkın mizah düzeyini gösteriyor. 'Ye kürküm ye' diyor, 'parayı veren düdüğü çalar' diyor. Halkın bir mizahi görüşü, tabanı vardır. Mesela bizim ülkemizde Pişekar vardır, onun alt yapısında da bu eleştiri vardır, bizim gölge sanatımızda Karagöz-Hacivat vardır, Karagöz'ün alt yapısında da bu vardır. Ama bizim ülkemizde palyaço yoktur. Çünkü palyaçonun yaptığı komiklik bizi bağlamıyor. Muz kabuğuna basıp düşmüş olması benim sokakta elektrik çukuruna düşen insanımı ilgilendirmiyor.
* Hemen hemen bütün parodilerinizde mesaj verme, yanlışı düzeltmeye yönelik bir çabanız var. Peki bunlar bir şeyleri düzeltiyor mu sizce? Hiç şüphesiz düzeltiyor. Bugün Türkiye benim gençlik yıllarımdaki Türkiye değil. En azından böyle bir mizahın yapılıyor olması, mizahi açıdan bunun yapılabilmesi bile ülkenin biraz daha demokratikleştiğini gösteriyor. Eskiden askeri eleştirdiğiniz zaman sizi içeri atarlardı. Polisi eleştirdiğiniz zaman dayak yerdiniz. Bugün eğer bu yapılmıyor ise, bunun işe yaradığını görüyoruz. Kaldı ki diğer alanlarda da, bugün devlet hastanelerinde düzelmeye yönelik birtakım hazırlıklar görüyoruz. Biz bu konularda çok ağır işleyen, kağnı arabasıyız. Bizim halkımız çok duyarlı, çok açık. Ben yöneticilere de suç bulmuyorum. Ama ülkenin başına bir hükümet geldiği zaman, geçmiş hükümetle yeni hükümet arasında çok fazla değişiklik olmayacağını biliyorum. Siz hükümet olmak için yola çıktığınızda, "Geleceğiz, düzelteceğiz, şunu yapacağız" diyorsunuz, hükümetin başına geldiğinizde, başka türlü... Burada eleştirmemiz gereken sadece yöneticiler değil, eleştirilmesi gereken sistemdir. Biri kendi ilkelerini koyar, baş örtüsünü koyar, öteki gelir baş örtüsünü açar, böyle biçimsel şeylerle uğraşırlar ama sonuçta emekliler emekli kuyruğunda ölür.
HALKIN BEĞENDİĞİNİ REDDETMEM * Nejat Uygur, Zeki-Metin, siz... Bir yanda da günümüzün en popüler isimlerinden Cem Yılmaz, Ata Demirer, Şahan Gökbakar... Bugünün mizahını nasıl buluyorsunuz? Gülüyor musunuz? Bir mizahçının, bir komedyenin eğer tabanda baz olarak alacağı şey sosyal bir yapı değilse, bu sefer sahası daralıyor. O zaman ne yapacak, ya yanındakiyle eğlenecek, ya salondaki seyirciyle eğlenecek, kendiyle dalga geçecek. Kendiyle dalga geçme hepimizin mizah anlayışının tabanında vardır. Mesela Nejat Uygur kendi türünde benim için çok önemli bir insandır. Zeki Alasya-Metin Akpınar yıllarca çok önemli işler yaptılar Devekuşu Kabare Tiyatrosu'nda. Ahmet Gülhan'ı da katmak lazım, Kemal Sunal da o kadrodan çıkmadır, onların tepesindeki adam da Haldun Taner'dir. O takım Türkiye'ye mizahı öğretmiş, gülmeceyi göstermiş bir takımdır. Onun için onlar bence kutsal olarak tarihteki yerlerini almışlardır. Araya Şener Şen'i de büyük bir iftiharla katmak lazım. Genç arkadaşlara gelince, ben onların gelişlerini, yükselişlerini takdirle karşılıyorum, beğeniyorum. Çünkü ben zaten halktan kabul gören, halkın beğendiği bir şeyi reddetme şansına sahip değilim. Onun için takdirle karşılıyorum.
SEZEN BAŞARAN GÜNAYDIN
|
|
|
|
|
|
|
|
|