| |
|
|
Bush demek Amerika demek midir?
Gençliğimizin baharında Ali Sirmen Akşam'da ben de Cumhuriyet'te dış politika yazıyorduk. O sırada Amerika'nın Vietnam savaşı vardı ve hemen her gün bu konuyu ele alıp, o zamanki ABD Başkanı Johnson'u yerden yere vururduk. Vietnam savaşı ABD için kötü gidişini sürdürdü ve Johnson 1968'de yeniden başkanlık seçimine katılmayacağını açıklayıp, siyasi hayatına son verdi. Ali Sirmen'le her buluştuğumuzda bu olaya değinir ve kahkahalar atarak durumu şöyle değerlendirirdik: -Bu Johnson'u o kadar uyardık. Bizi dinleseydi hala Başkan olarak Beyaz Saray'da oturuyor olurdu. Başkan Johnson'un bizleri okumadığı kesindi. Ancak The New York Times, Washington Post gibi kendi ülkesinin en etkili gazeteleri de haberleri ve yorumları ile, Vietnam Savaşı'nın haksızlığını ve bu savaşın Amerika'yı krize götüreceğini yazıyorlardı. Başkan Johnson onları okusa da aldırmıyordu ki, sonunda siyasetten silindi. Şimdi aynı durum Başkan Bush ve izlediği Ortadoğu politikası hakkında tekrarlanmakta. Ama Bush bunlara aldırmıyor ve olayı, İran ile Suriye'yi de kapsayacakmış gibi bir görüntü içinde tırmandırıyor. Daha da kötüsü bu tabloya karşı gösterilen tepkileri ve yapılan uyarı yorumlarını da "Anti- Amerikan propaganda" biçiminde algılayıp, mesela Türk Hükümeti'nin bu propagandaların kesilmesi için aktif davranmasını isteyebiliyor. Oysa bu tür yayınlar ve kamuoyu oluşum süreci en şiddetli biçimde Amerikan medyasında ve siyaset yaşamında yaşanmakta. Önceki akşam dar bir çevrede Soros'la yemekte buluşup, uzun uzun sohbet ettim. En radikal eleştirileri ondan duydum mesela. Yani Amerikan finans sisteminin merkezindeki bir isim de, Bush'un politikalarını yerden yere vuruyordu. Bu durumdan "Akıllı Amerikalılar"ın çıkarması gereken bir gerçek var. Amerikan politikalarına yöneltilen her eleştiri, "Anti-Amerikanizm" değildir. Bir başka deyişle, "Bush demek Amerika demek değil"dir. Dünya politikası ve ekonomisinde Amerika'nın önemini bilen, Amerikan sisteminin yanlışlarını olduğu kadar erdemlerini de gören bir kişi olarak, özellikle Amerikalı diplomatların bu konuda akılcı ve gerçekçi davranmalarını bekliyorum. Çünkü nasıl Bush demek Amerika demek değilse, Tayyip Erdoğan veya Ahmet Necdet Sezer demek de Türkiye demek değildir. Bu isimler tarihin bu döneminde Amerika'yı ve Türkiye'yi yöneten isimlerdir. Bu nedenle Amerika ile Türkiye arasında bu dönemin özel şartlarından dolayı "Aramızda stratejik ortaklık mı, yoksa stratejik işbirliği mi var" konulu tartışmaların yapılması, ne tarihi ne coğrafi gerçekçiliğe sığar. Üç yıl sonra Bush Teksas'taki çiftliğine dönünce yerine gelecek yeni başkan, silah zoru ile Ortadoğu ve Kuzey Afrika'ya demokrasi ihraç etmek projesini terk ederse, karşımıza bambaşka bir Amerika çıkmayacak mıdır? Türkiye içinse bir noktanın, iç politika açısından da değerlendirilmesi şarttır. Büyük Ortadoğu Projesi'nde gerekirse zorla demokrasi ihraç edilmek istenen ülkelerin hepsi, eski Osmanlı eyaletleridir. Yani tarihten aktarılan bilgiler, bu coğrafyaya demokrasi aktarmamıştır. Örneğin petrol bu coğrafyada halkın refahını değil, despotları veya şeriatçı totaliter rejimleri fonlamıştır. Komşularımıza ne kadar örnek oluruz bilemiyorum. Ama Osmanlı'nın siyasi altyapısının mirasçısı biz Türkler demokrasimizi, kırılgan bir eşyaya özen gösterir gibi kollamalıyız. Veya bizim politikacılarımız ve bürokratlarımız, Bush'dan daha akılcı davranmayı bilmelidir.
|