Zaman akıyor
Balzac, "Otuz yaş kadını" adlı romanında "orta yaş"a geçişi anlatır. Ama onun döneminde ortalama insan ömrü kısacıkmış.
Meslek hanesine hiç "gazeteci" yazmadım. Paris'te asıl işimi yapmaya devam edip, sormayanlara bu "sütundan" hiç bahsetmedim. Ama bir yandan da başdöndürücü tirajlara ulaşan bir hafta sonu ekinde koskoca bir yer işgal etme sorumluluğunun farkında olmaya çalıştım hep. Hata yapmamaya çalıştım. O yüzden de sadece birazcık olsun bildiğim şeyleri yazdım hep. Küratörlerinden dinleme şansını bulduğum sergiler, koreograflarını ya da dansçılarını tandığım baleler, katılıp gözlemleyebildiğim etkinlikler, kendileriyle ya da eserlerinin uzmanlarıyla sohbet edebildiğim ressamlar, heykeltıraşlar, fotoğrafçılardan bahsetmeyi seçtim. Kitaplarını okuduğum yazarları, yönetmenlerini bildiğim oyunları, filmlerini gördüğüm senaristleri anlattım. Bir sayfalık bir makale için sayfalarca yazı okuduğum oldu. (Rekorum tek bir makale için 400 sayfalık bir Camus biyografisi okumaktı) Sabah kalkıp da "şu mesele aklıma esti" diye kaleme sarılmadım hiç. Dersime iyi çalışırsam, dahi bir ressamın, şairin, oyuncunun, çizerin, mimarın hikayesini daha iyi anlatabileceğime inanıyordum çünkü. Ve galiba sevdiniz o hikayeleri. Çok mesaj yolladınız. Genellikle de o hafta yazdığım konuyla ilgili olarak bildiklerinizi paylaşmak için yazdınız bana. Benim, gazetecilik diliyle "5000 vuruşta" anlatmaya çalıştığım bir mevzu hakkında bazen sayfalarca mesaj yolladınız. "Jules Verne'in ilk baskısı şu tarihte çıktı" ya da "ben o anlattığınız gösterideki dansçılar hakkında tez hazırlıyorum" veya da "Miro'nun kübizmi hakkında bilgi vermek istiyorum" diye mektuplar yazdınız. "Tarihte bilinen ilk mamutlar" veya da "Konfiçyüs ile Tao ilişkisi" gibi birbiriyle alakasız konular hakkında aydınlattınız beni. Kiminizle arkadaş olduk, İstanbul'da, Paris'te hatta uzak memleketlerde tanıştık. Kiminizle ise hiç yüz yüze gelmedik ama sanal kainatta kitaplar önerdik birbirimize, merak etmenin ve öğrenmenin zevkini çıkarttık birlikte. Montaigne, "iyi bir kitap okurken unutulmayacak acı yoktur" demiş, bu lafın doğruluğunu paylaştık beraber. Çok zenginleştirdiniz beni. Çok.
TARİH MÜHİM Şimdi "ayol Sedef'e bu hafta bir şeyler olmuş" diyorsunuz değil mi? (Böyle de hayırsızsınız yani.) Ama ne yapayım, ben bir seferlik izin kullanıyorum. O, bin bir güçlükle elde ettiğim fotoğraflardan da yok bu hafta. Bugün de böyle bir "halet-i ruhiyye" yazısı olsun yani. Hayır, öyle "edebi bişiler döktüreyim" diye değil. Nedeni tarih. Tarih mühim. Yarın mühim, çok mühim bir yaşa basıyorum. Biliyorsunuz, Balzac "Otuz Yaş Kadını" adlı romanında "orta yaş" denen hadiseyi tuz gibi basar yaraya. Biz bir kaç kadın arkadaş bir araya geldik, "Balzac'ın döneminde ortalama insan ömrü kısacıkmış zaten" deyip, Balzac'ın 30 yaşa koyduğu hududu bir miktar yükselttik. Ben de, adı lazım değil, o "bir miktar yüksek" yaşa basıyorum yani. Pastanın sathının, mumlardan görünmez olduğu bir yaş. "Hayatta neleri becerdim, neleri beceremedim" gibi soruların beyinde fink attığı bir yaş. Kısacası yarın mühim bir gün. Yarın "kırkım çıkıyor". (Yok, bu bebeklere denirdi değil mi?) Ben bugün dünyanın öbür ucuna kaçıyorum.
Sedef Ecer
|