İktidara düşen görev
Türkiye'nin bütün sorunlarının çözümü demokrasinin kökleşmesi, kişi hak ve özgürlüklerinin genişletilmesi, basının özgür yayın yapabilmesinin yolunun açılmasından geçiyor.
Türban konusuna devam edelim. Türban yasağının en büyük destekçisi, toplumun laik kesiminin korku ve kuşkuları aslında. Batılı yaşam tarzının elden gidebileceği korkusu, insanları başkalarına konulan yasakları destekleme noktasına getiriyor. Türkiye Batılı yaşam biçimini Mustafa Kemal'in devrimleri sonucu tanımış, kabul etmiş bir ülke. Ancak bu yaşam biçimi daha çok İzmir, İstanbul ve Ankara'da yaygınlaşmıştı. 1980'lerde hızlanan büyük kentlere göçle ülkenin laik kesimi, geleneksel kesimle, bu arada türbanlı kesimle de bir araya gelmek zorunda kaldı ve açıkça itiraf etmek gerekirse, gördüğü gerçekten pek hoşlanmadı. Buna 11 Eylül sendromu, "İslami terörizm" tanımları da eklenince laik kesimin kaygıları daha da arttı. Bugün iktidarda kendine muhafazakar demokrat diyen, ancak köken itibariyle Milli Görüş'ten gelen bir parti var. Üstelik bu parti, daha çok cemaat anlayışı içinde faaliyet gösteriyor. Kararlar dar çekirdek kadroda alınıyor, atamalarda bu görüşten gelenlere öncelik veriliyor, teşkilatta bu görüşün ağırlığı hissediliyor. Özetle, Türkiye gibi AK Parti de henüz demokratikleşme aşamasını tamamlayamamış bir parti. Türban konusunda hassas olan kesimler, iktidara büyük bir kuşkuyla bakıyor. Burada soruna "kişi hak ve özgürlükleri" açısından değil, demokratik laik sisteme ve Batı tarzı yaşama tehdit gelip gelmeyeceği açısından, ülke rejiminin Araplaştırılmaya çalışılıp çalışılm ayacağı açısından bakılıyor. Bu atmosferde bedeli başını örten kadınlar ödüyor. Aynı inanca, ideolojiye sahip erkekler tüm haklarını sonuna kadar kullanırken kadınların önüne aşılması olanaksız engeller dikiliyor. En temel hakları olan eğitimden yararlanmalarına izin verilmiyor. AK Parti'nin çekirdek tabanı da haklı olarak bu soruna bir çözüm bulunmasını bekliyor. Ancak yukarıda belirttiğim atmosfer, bu iktidarın sadece türban sorununa el atıp çözmesini olanaksız kılıyor. Burada tek çözüm yolu, AK Parti'nin toplumun tüm kesimlerinin kişi ve hak özgürlüklerini genişletmekten yana olması. Konuyu sadece türban açısından değil, haklar açısından ele alması. Ancak AK Parti yöneticilerinin kimi söylem ve davranışlarına baktığımızda, bu konuyu henüz içselleştiremedikleri, türban yasağı dışındaki konularda yeterli duyarlılığı göstermediklerini görüyoruz. Bu bağlamda Avrupa Birliği projesi de kendi tabanının haklarını genişletmek için bir araç olarak görülüyor izlenimi doğuyor. İktidar eylem ve söylemleriyle toplumun tamamını kucaklayan bir tavrı net olarak ortaya koyamıyor. Bu nedenle de yaptığı atamalar, aldığı kararlar sürekli tartışma konusu oluyor. Demokratikleşme iddialarını gündeme getiren iktidar, basının susturulmasına yönelik bir ceza düzenlemesine gönül rahatlığıyla imza atabiliyor. Bunu da rahatlıkla savunabiliyor. Karşılıklı güvensizlik sonucunda da Türkiye enerjisini geleceğe yönelik projelere değil, sürekli olarak rejim tartışmasına harcıyor. Türkiye'nin bütün sorunlarının çözümü demokrasinin kökleşmesinden, kişi hak ve özgürlüklerinin genişletilmesinden, basının özgür yayın yapabilmesinin yolunun açılmasından geçiyor. Önümüzdeki 10 yıl bunu sağlamak için bulunmaz bir fırsat. Bu dönemi de heba edersek, 10 yıl sonra hala Türkiye'nin ne kadar büyük potansiyele sahip olduğunu konuşuyor olacağız.
|