| |
|
|
Ben Başbakan olsaydım ne yapardım..
Başbakanlık gibi sorumlulukları çok ağır olan ve insanın kendisine ait zamanının olamayacağı bir göreve heves edilir mi? İnsanların bazıları buna heves ettiğine göre, demek edilir. Ama kişi başbakan olunca da o görevin gereğini yapmak zorunda. Rostand'ın dediği gibi taç giyen baş akıllanmalıdır. Vizyon ve misyon sahibi olmaya çalışmalı, toplumun en az bir adım önünde bulunmalı, dünyadaki gelişmeleri önceden görebilmelidir. Neticede okunmaktan ve saçmalamamaktan başka sorumluluğu olmayan biz köşe yazarları bile her gün ne eleştiriler alıyoruz. Bir de başbakan olduğunuzu düşünün. Demek ki bir başbakan öncelikle sinirlenmemeyi, gereksiz polemiklere girmemeyi bilmeli, gerginliklerin kaynağı değil uzlaşmaların yaratıcısı olmalıdır. Siyasi kavgalar iktidarların değil muhalefetin işine yarar. Bir başbakan gerek iktidarının, gerekse ülkesinin müttefiklerini artırmaya çalışmalıdır. Somut örnek verirsek. Diyelim ki Ermeni diasporası Türkiye'yi dış dünyada kuşatıp yıpratmaya çalışıyor. Bir başbakan, Ermeni diasporasına karşı dünyadaki Rum ve Yahudi diasporasını nasıl Türkiye'nin yanına alacağını düşünmelidir. Ben başbakan olsam hemen Heybeliada Ruhban Okulu'nu açmanın yolunu arar, Fener Patrikhanesi'ne karşı yükseltilen şoven tepkilere karşı tutumumu açıkça belirtirdim. Ben başbakan olsam, 1974 Kıbrıs Müdahalesi sonunda Rumların, hem Ermeni hem de Kürt teröristlerle nasıl dayanışma içine girdiğini, Türk diplomatlarına karşı girişilen suikastları, Yunanistan'da açılan PKK eğitim kamplarını hatırlardım. Başbakan olunca insanın yaşanan yakın tarihteki deneyleri, geleceğe dönük kararları içinde herkesten daha farklı biçimde yansıtması gerekiyor. Ben başbakan olsaydım 11 Eylül 2001 terörist saldırısından bu yana 4 yıl geçtiğini hatırlar ve artık ABD için "Ilımlı İslam" olmanın değil "Güvenilir müttefik" olmanın daha ağırlık taşıdığının farkına varırdım. Bunun ABD'nin her dediğini yapmak değil, "Önceden ne yapacağı kestirebilmek" anlamına geldiğini görürdüm. Ülkemin gücünü ve konumunu asla abartmaz, "Filistin sorununu ben çözeceğim" gibi Çin'in ve Hindistan'ın bile soyunmadığı rollere heves etmezdim. Dış politikada dünyaya uyumlu bir çizgi izlerken, içeride de çözmeye gücümün yetmediği konuları kavga zeminine çekmek yerine, bunların çözümünün mümkün olacağı uzlaşmalı zeminlerin altyapısını hazırlamaya uğraşırdım. Ülkede liberal demokrasiye bağlı kesimlerle bağlarımı güçlendirirdim. Muhalefetteki CHP'nin "Ebedi derin iktidar" rolünü oynamasından ürkmez, bunu hafife alırdım. Ama buna karşı "Dar çevrecilik"le değil, toplumun her kesimini içeren bir iktidar anlayışı ile cevap verirdim. Yaşayan deneyim sahibi eski politikacılarla, düşünce derinliği olan akıllı insanlarla her fırsatta beraber olur, onların yaşadıklarından ve bilgeliklerinden yararlanırdım. Hem de böylece çevremi genişletirdim. Başta da söyledim. Köşe yazarı olmak bile inanılmaz eleştirilerin hedefi kılıyor insanı. Başbakan olmak kim bilir nasıl sabır gerektiriyor.
|