"Gençlik" bayramı
Tarihin anımsanması, gerekiyorsa kutsanması, nereden nereye gelindiğinin hatırlanması, kuşaktan kuşağa aktarılması... "Milli bayramlar"ın esas veçhesi bu. Ancak, "bayramlar" aynı zamanda bazı "kavramlar". 19 Mayıs da, sadece "İstiklal Savaşı ve Cumhuriyet yolunda önemli bir tarih" değil; adıyla sanıyla "Gençlik (ve Spor) Bayramı". 23 Nisan, 19 Mayıs gibi "tarihler"in sadece geçmişle değil, aynı zamanda "çocuk"la, "gençlik"le, yani "gelecek"le ilişkili olması hakikaten iyi bir şey. Çocuğu ve genci, birer tören, gösteri ve şenlik unsuru, şu tatil gününü yahut okul veya stat toplantısını birtakım genel geçer konuşmalarla tüketecek biri olarak görmüyorsanız, iyi bir şey. Gerçekten sizin devlet işlerinizde, milli anlayışınızda, toplumsal hassasiyetlerinizde, eğitim, iş, meslek, kendini geliştirme, siyasi katılım, çok seslilik, demokratik kültür, aile ortamı, sportif imkanlar vesaire açısından bir "gençlik" meseleniz varsa, iyi bir şey. Ama yok!
Türkiye bir yandan "Gençliğe Hitabe"yi duvardan duvara döşeyen ama öte yandan o hitap edilen gençliğin kendisini duvara yapıştıran bir gelenek, görenek içinde bugünlere erdi. "Gençliğe Hitabe"nin o, neredeyse isyana, diklenmeye, boyun eğmemeye de dönük çağrısına, kendince fikirleri, özgür olma isteği, bir şeyleri belirleme ve değiştirme hayaliyle münasip sayılabilecek nice genç duvarlardan da kazındı. Her kuşaktan bir "kayıp kuşak", daha doğrusu "yenik kuşak" çıkartılması başarıysa... "Cumhuriyet'i korumak, kollamak" adına bizzat gençliğin düşünce, düşünme, eleştirme, karşı çıkma damarlarının kurutulması övünç kaynağıysa... "Suçlu genç"e ibretlik ceza ve ezaların ötesinde, neredeyse tüm gençliği "potansiyel suçlu" sayarak, darbe kurumlarıyla eğitim-öğretim hayatı "uslu ve uysal çocuk" yaratmaya programlanması gençliğe yatırımsa... Nice bayramlara!
İddiam o ki, Türkiye en azından bir çeyrek asırdır "Gençlik"ten yoksun! Gençlerinin zamanından önce büyüyüp olgunlaşmasıyla bunalıma giren rejim, çareyi gençliği "çocuklaştırmak"ta buldu. Gençlik güzergahı, kurallar, yönetmelikler, sınavlar, elemeler, parendeler, taklalar, taktikler, tavsiyeler, cezalar, ödüller tarafından çocuklaştırıldı. Anne, baba, okul ve elbette korku, endişe, telaş, rekabet, yer kapma, yer tutma karambolünde, çocukluğu uzun sürmüş ve oradan da doğrudan yetişkinliğe atlaması beklenen... maalesef, atlarken de epeycesi tutunamayan bir gençlik anomalisi var. Müzik, eğlence, cıvıl cıvıl sokaklar, rengarenk vitrinler, gökkuşağı gençlik patlaması, bu iddiaya ne kadar aykırı, değil mi? Belki değil, belki birbirinin parçası. Belki, hayatla, gerçeklerle, ülkenin bin bir yüzüyle yüzleşmeyi erteleyen ve tüketimin göbeğinde, kıyısında vakit geçirerek çocukluğunu uzatırken, çocuk çocuk yetişkin olmayı korkuyla bekleyen bir gençlik hali. Bir de "öteki gençlik" var ki, zaten çocuk haliyle hemen büyümek zorunda kalan. Gençliği zaten koşarak atlaması gereken. 10 milyon çocuk olarak başladığı ilköğretimden sonra 7-8 milyon çocuk nüfusuyla doğrudan büyükler ormanına katılan. Kısacası, bayram kutlu olsun da... Gerçekten "Gençlik bayramı" mı bu?
|