"Fastfood entelektüeller"
Yakın geçmişe kadar, Genelkurmay'ın düzenlediği toplantılarda generallerin günlük siyasete ilişkin bir söylemiyle karşılaşırdık. Ülke, günlerce bu söylem odaklı politikanın etrafında dönerdi. Genelkurmay, uzun süredir bu politikasına son verdi. AİHM'den Abdullah Öcalan ile ilgili kararın çıktığı dün, Genelkurmay Başkanlığı'nın düzenlediği toplantıdaki gelişmeler de bunun bir göstergesiydi. Genelkurmay İkinci Başkanı Org. İlker Başbuğ'un açılış konuşmasını yaptığı, "Bilgi Çağı ve Teknolojik Gelişmeler Işığında Toplum, Yönetim, Yönetici ve Lider Yaklaşımları" konulu uluslararası sempozyumda Abdullah Öcalan kararı üzerinde hiç durulmadı. Sadece gazeteci arkadaşlarımızın sorusu üzerine Org. Başbuğ, "Biz tarafız" dedi.
Yanıt aranan sorular Org. Başbuğ, sunuş konuşmasında bilgi çağı konusunda doğrudan görüş belirtmek yerine, soru sorarak açılımlar yapmayı tercih etti. Önce bilginin üretime dönük ve sonuç alıcı olması gerektiğinin altını çizdi ve şu soruların yanıtını aradı: - Bugünün medya ortamında konuşmak gerçekten her zaman bilgi aktarmak anlamına geliyor mu? - Kendimizi doğru anlatabilmenin, karşımızdakini doğru anlayabilmenin yollarını da geliştirmedikçe teknolojik gelişme yeterli bir gelişme sayılabilir mi? Ve Pierre Bordieu'ya atıfta bulunarak bir soru daha: "Günümüzde hemen her konuda düşünce üreten, hemen her konunun uzmanı görünerek görüş belirten fastfood entelektüellik genellikle toplum tarafından geçerli kabul ediliyorsa, o toplumun bilgi toplumuna dönüşmesi güçleşmez mi?" Org. Başbuğ, bu soruları yöneltirken, kendisinden sonra kürsüye gelenlerin sözlerinde yanıtları da bulunuyordu. Konuşmalara bakıldığında Genelkurmay Başkanlığı'nın neden böyle bir toplantıyı düzenleme gereği duyduğu da ortaya çıkıyor.
56'ncı sıradayız Özetlemek gerekirse; Prof. Dr. Veysel Bozkurt, Türkiye'nin elektronik okuryazarlık sıralamasında dünyada 56'ncı sırada yer aldığının altını çizdi. Türkiye'nin enformasyon toplumu olarak da 50'nci sırada yer aldığını vurguladı. En çok alkışı alan konuşma ise Japon bilim adamı, Prof. Masanori Naito'dan geldi. Prof. Naito, önce şu tespitte bulundu: "Türkiye'nin laiklik ilkesine bağlılığını batı basını görmüyor." Ardından sözü AB'ye getirdi: "AB, Türkiye'nin bir katkısını görmek istiyorsa Türkiye'nin laik demokratik bir ülke olduğunu göstermeli." Batı basınının tutumunu eleştirdi; Türkiye'deki "hoşgörü" batıda kullanılan "tolerans" kelimesinden çok daha sıcak olduğunu söyledi. Batının bunu anlamadığını, dünya toplumlarını yanlış yönlendirme çabası içine girdiğini belirterek sözü ülkesi Japonya'ya getirdi: "Fransız medyasında Türkiye aleyhine yazılan bir yazıyı Japonya'daki gazeteler de aynen alıp kullanıyor. Bilgi sorgulanmıyor. Oysa bizim için de dilinizi değiştirin İngilizce yapın, yazınızı Latin alfabesine çevirin diyenler var."
Bilginin gücü Bilginin bir silahtan, mermiden, toptan daha güçlü olduğunu ABD'de Clinton döneminin Dışişleri Bakan Yardımcısı James Rubin'in konuşması ortaya koydu. Rubin, ABD'nin Kosova'yı Miloseviç zulmünden NATO üyesi ülkelere yoğun bilgi bombardımanı yaparak kurtarmasının hikayesini anlattı. Afganistan, Irak, Ukrayna, Gürcistan, Kırgızistan ve Lübnan'da da bilgi bombardımanı sayesinde gelişmeler yaşandığını belirtti. Hatta, Bush yönetiminin Irak'ta yeterince bilgi bombardımanı yapmadan harekete geçtiği için bugün bazı sıkıntılar yaşadığını kaydetti. Bunları dinleyince Genelkurmay Başkanlığı'nın neden böyle bir toplantıya gerek duyduğu daha iyi anlaşılıyor.
|